8 Ocak 2019
Çocukluk arkadaşlarım Emirhan ve Ömer’le Kars’a gitme niyetiyle Kadıköy’den ayrıldık. Yazdan beri niyet ettiğimiz bu kısa gezi programının iptal olmamasına hepimizin gizli gizli sevindiğinden eminim. Üniversite sınav takvimimizin iki kez değişmesi bizi biraz umutsuzluğa itse de acil eylem planı vesilesiyle bu sorunu aştık. Ömer dün Bursa’dan, Sultanbeyli’de oturan abisinin yanına geçti. Akşam geceye doğru meylederken ben de Sultanbeyli’ye gitmek için 18K otobüsüne bindim. Artık Emirhan’ı beklemeye başlamıştık. İş çıkışı geleceği için gece geç saatlerde bizimle olacaktı. Geceyi misafir olarak geçirdik.
Kars’a gideceğimizi duyan hemen herkes kulağına kar suyu değmiş Kars kazı yememizi tavsiye ediyordu. Metroya binmeden evvel Kars’a varır varmaz Ebu’l-Hasan Harakānî hazretlerinin türbesini ziyaret etmek için sözleştik. Sevgili hocam Aydın Gülan da türbeyi ziyaret etmemi tavsiye etmişti. Kırk seneden fazla Rus hâkimiyetinde bulunan, Orhan Pamuk’un bir romanına konu olan bu şehrin çekimine yaz aylarında girmiştim. Kafkasya’nın, her çiğnemeye çalışanın dişini kıran demir leblebisi serhat şehrine merakım, benden önce varmıştı. Şehri benim için geziyordu âdeta. Bunu, hiç gitmediğim halde şehrin siluetinin gözlerimin önünde canlanmasından anlıyordum. Sonunda buluşacaktık. Havaalanında netleşmediği için plan halini alamayan gezi taslağımız üzerine konuştuk. Ömer Can, doğma büyüme Karslı olmasına rağmen o da en az bizim kadar heyecanlıydı.
Aylardır gelmek için çaba sarf ettiğimiz, çok kere uçak bileti ve rezervasyon tarihini değiştirdiğimiz serhat şehrine geldik. Ayaklarımızı basar basmaz Ebu’l-Hasan Harakānî hazretlerinin türbesini ziyaret edip kendisinden destur istedik.
Şehrin mimarisine biraz ilgim vardı ama neyle karşılaşacağımı kestiremediğim için beklentim çok yüksek değildi. Sokaklarda yürümeye başladım. Biraz sonra gözlerime inanamayarak sırıtmaya başladım. Baltık mimarisinin göz alıcı birçok örneğinin olduğu bu sarfınazar edilmiş şehre hayran kaldım. Taş yapıların güzelliği, rölyefler ve baroklardaki geometrik kaygı takdir edilir cinsten… Sadece Rus mimarisinin olduğu cadde ve sokakların korunması bile bu şehre çok büyük bir hizmet olur kanısındayım. Gridal plandan esinlenildiğini hissettiren bu hayranlık uyandıran cadde ve sokaklardan yürürken ülkem adına çok sevindim. Çünkü AVM’nin olmadığı bir şehirdi burası. Halk mutlu ve huzurlu. İnsanlar sokakta, yaşamın içinde… Kars Kalesi dosta güven, düşmana korku salan heybetini koruyor. Ara ara ekspres trenin sirenini duyuyoruz. Çoğunluğunu Kars peynirleri ile bal satan dükkânların oluşturduğu bir cadde bile var. Kars’ta dondurucu soğuk olur diyorlar ama gelin görün ki kazın ayağı öyle değil.
9 Ocak 2019
Sabah 06.30 gibi uyandım. Ekibin geri kalanı uyuyordu. Kahvaltı yapmak için bizimkilerin uyanmasını beklemeye başladım. Birkaç haber bültenine göz attım. Akabinde fark ettim ki haber okumama lüzum yoktu. Kars’ta olmanın hakkını vermeliydim. Sağıma soluma bir kez daha baktım bizimkilerin uyanmaya niyeti yoktu. Dayanamayıp ikisini de uyandırdım. En başta biraz tepki gösterdiler ama elden başka bir şey gelmezdi. Hızla hazırlanıp çıktık. Kahvaltılık bir şeyler yedikten sonra artık Sarıkamış’a doğru yola çıkmamızın vakti gelmişti.
Kayak merkezine varmadan evvel şehitliği ziyaret etmeye karar verdik. Yolcuların ve şoförün “sizi burada kurtlar yer” ve benzeri sözlerine aldırmadan indik. On beş dakika kadar durduktan sonra merkeze doğru gitmek için otostop çekmeye başladık. Kimse durmadı. Derken tipi bastırdı ve görüş mesafemiz beş metreye kadar indi. Yüzümüzü kaldırmadan lastik izlerini takip ederek yürümeye başladık. Tam umudumuzu kesmişken Sarıkamışlı bir vatandaşımız bizi ticari aracına aldı. Merkeze gidip Trabzon Çay Evi adlı kıraathaneye sığındık. Kayak merkezine gitmekten vazgeçip Ani Kalesi’ne gitmeye karar verdik. Bir dolmuşa binip Kars’ın merkezine doğru yola çıktık. İstasyon Mahallesi’nde inip Kars Garı’na uğradık. Birkaç hatıra fotoğrafı çekildik. Ayrılır ayrılmaz taksinin biri ile anlaştık. Yüz elli liraya bizi Ani Harabeleri’ne götürmeyi, orada 1,5 saat beklemeyi ve geri getirmeyi kabul etti. Yol boyunca Kars ve diğer ilçeler ile ilgili sohbet ettik. Hoşsohbet bir insana benziyordu taksici Âdem abi.
Ani Kalesi’ne girdikten sonra patikaları takip edip ayakta duran her yapıya uğradık. Anadolu’nun ilk camisini gördük. Harabelerin en göze çarpan yapılarından biri olan Aziz Grigor Kilisesi’nin artık bir ritüel halini almış güne veda edişine şahitlik ettik. Burada Türk bayrağımızın dalgalandığı en yüksek tepeciğe çıktık. Ermenistan sınırına sıfır noktasında bulunmamız bizi nedendir bilinmez ciddileştirdi. Hatta öylesine yakın ki yüz metre daha yürüsek hemen Ani’nin dibinden akan ve mayınla döşeli Arpaçay’ın kenarında olabilirdik. Bu çay, Türkiye ile Ermenistan sınırını oluşturuyor. Kalenin biraz yüksek herhangi bir yerinden Ermenilerin gözetleme kulesi çıplak gözle görülebiliyor. Bazı köyleri de… Sınıra yakın dik yamaçlarda bir sürü mağara ve irili ufaklı oyuk mevcut. Kanyonu çağrıştıran kızıl kayalara yerleştirilmiş solucan yuvaları gibi duran bu oyukların Ermenistan’a çıktığına dair halk arasında yayılmış bir kabulün olduğunu eklemeliyim. Ani Harabeleri’nde define olduğuna dair bir inanış var fakat beni düşündüren şey; Alp Arslan’ın ordusu ile Anadolu’da namaz kıldığı ilk yerin burası olduğunun ülkemizin gündeminde yer bile edinememesi! Tepeye çıktığımızda hatırı sayılır şekilde giyinmiş olmamıza rağmen üşüdük. Geri dönerken bu soğukta yüksek sınır karakollarında askerlik yapan Mehmetçiği düşündüm. Taksiye binip merkeze döndük. Ermenistan köylerinin ışıklarını izledik. Yahnikapanı yolundan geçerken taksinin içi sessizleşti. Günün manası o esnadaki sessizlikte gizliydi.
10 Ocak 2019
Bugün dışarı çıktığımızda, hava düne göre hafiften ısınmıştı. Birkaç derece daha ısınan havanın tek tehlikeli tarafı yerlerde buzlanmaya sebep olmasıydı. Dikkatlice yürüyorduk. Trafik lambalarının olduğu bir dört yol ağzında Ömer ve ben bir ara arkamızı döndüğümüzde Emirhan’ın estetik düşüşüne şahit olduk. Işıklarda, en önde duran dolmuş şoförü katıla katıla güldü. Emirhan kalktıktan sonra bozuntuya vermeden yürümeye çalıştı. Biz de kısa bir süre güldükten sonra olayı unutmuş gibi davrandık. Bugün Kars’tan ayrılacağız. Aklımda Bülbül Mahallesi’nin kötü ve çirkin mimarisi, İstasyon mahallesinin doğallığı, Yusufpaşa Mahallesi’nin Baltık Mimarisi ile mündemiç kendine özgülüğü yer etti. Yusuf Paşa Mahallesi’nin aynı zamanda Orhan Pamuk’un Kar romanının kapağında yer alan sokağın bulunduğu mahalle olduğunu eklemeliyim. Merkez çarşıyı besleyen iki ana damar olan Faik Bey ile Kazım Paşa Caddesi, Aslan ve At heykelleri sayesinde buluşmalar için tıpkı Kadıköy’deki Boğa heykeli gibi pivot nokta olarak kullanılıyor. Oradan geçerken Emirhan yine düşme tehlikesi geçirdi ama bu sefer ucuz atlattı.
Ömer Can’ın eniştesi ve halasının davetlisi olarak kaz yemeye gittik. İtiraf etmeliyim ki halasının yaptığı Kars Kazı çok lezizdi. Kesildikten sonra tuzlanıp belirli bir süre ayazda bekletilen ve ardından pişirilen kazın eti kırmızı ete benzer bir görünüme sahip. Ömer’in eniştesi tam bir esnaf. Kars’a dair merak ettiğimiz ne varsa rahatlıkla cevapladı. Şehrin portresini çizercesine bize bilinmesi gereken her şeyi anlattı.
Konuştuğumuz esnaflardan birisi Kars peynirlerinin kuzey rüzgârı yemesi gerektiğinden bahsetti. Bala olan güvenin çok azalması hasebiyle Kars Balı’nı tanıtmak için çaba sarf ettiklerini de ekledi. Başka bir esnaf ise önceden hastaların Erzurum’dan Kars’a sevk edildiğini, fakat şimdilerde durumun tersine döndüğünü söyledi. Sohbetler esnasında en çok dikkatimizi çeken şey, konuştuğumuz hemen hemen herkesin şehre sahip çıkılmadığını serzeniş edercesine belirtmesi oldu.
Servise binip havaalanına doğru yola çıktığımızda nedense hüzünlendim. Gitmediğimiz ve ilk fırsatta gideceğimiz yerlerin başında Çıldır Gölü geliyor. Bir sonraki gelişimiz ne zaman olur bilemiyorum fakat diyeceğim şu ki Kars gelmeye, görmeye ve zaman ayırmaya değer bir şehir.
Muhammet Furkan Kâhya
4 Yorum