Manevi kıymeti hiçbir şeyle ölçülemeyen eski kamış kalemleri kesmek için kullanılan, uzunca saplı, nispeten küçük ve kısa ağızlı bir nevi bıçağa kalemtraş denir. Bunların ağızları o kadar asil bir çelikten yapılmıştır ki asırlarca bilenmeden kullanılabilir. Ağzı ile sapı arasındaki pirinç maddeye ‘’Pırazıvana’’ denir. Bazı namdar kalemtraşlar bu kısmı altından yaparlardı. Recai gibi meşhur bir üstad da pırazıvana ile sap arasına, bir altın ve bir bağadan, kağıt kadar ince bir şeyde ilave ederdi. Her ustanın bir damgası vardı. Yapanın adı bulunan bu damgalar, küçük bir altın veya pirinç parçasına üstadane vurulur ki damga, pirinç ve altın veya gümüş kalemtraşın çeliğine oturtulurdu.
Damga, kalemtraş eskiyinceye kadar çıkmaz ve iyi kullanılan bir kalemtraş da asırlarca gider.
Kalemtraş sapları yeşim, akik, mercan, som, fildişi, ud, ünnab, pelesenk, abanoz ve daha başka şeylerden yapılırdı. Hem ağzı hem de sapı mükemmel bir kalemtraş beş liradan yüz liraya kadar satılabilir. Mesela, fevkalade işlenmiş yeşim saplı ve altın pırazıvanalı bir kalemtraş yüz, yine fevkalade yapılmış yekpare mercan saplı bir kalemtraş elli lira kadar eder. İki başı mercan, ortası som veya sade som veya mozayik olanları vardı. Meşhur kalemtraş üstadlarından hatırımda kalanlar da sunlardır: Baba, Galatalı, Recai, Eyüplü Recai, Rıza, Misli, Meyli, Şeyh, Dana, Resmi, Safi, Saki, Sıtkı, Muhyi, Dede, Eşref, Fazlı, Necip ve son zamanlarda Zeki ve daha birçokları. Bunlardan Baba’nın ve Recai’nin kalemtraşları, arkası menevişli ve pek tatlı yeşilimsi bir renkte olup cidden hayrete şayandır. Galatalı Recai’nin kalemtraşlarının hususiyetleri vardır. Damgası, pırazıvanası altındır; som ve fildişinden mamül olan sap ile pırazıvana arasına iki ince altın tabaka ve arasında ince bir bağa levha bulunur ve bu göz hizasına getirilince şeffaf bir vaziyette görülür. Birde altın damga vurduğu arka tarafı latif, şeffaf ve menevişli görülür. Bazen de sapların içinde saklı başka kalemtraş vardır; damgaları da bu şekildedir. Şimdi maalesef kalemtraş yapan değil, o çeliğini bulan, o zağı veren de kalmamıştır. Hatta elde bulunanları bilemeyi beceren bile yoktur.
Her hastaya bir firaş lazım
Hattata kalemtraş lazım.
Softanın birisi cübbesinin altında koca bir saldırma olduğu halde bir gece Yeniçeri ağasına rastlamış. Ağa, softayı bir kere gözden geçirmiş ve üzerinde saldırmayı bulunca: “Hoca bu saldırmayı ne yaparsın?” diye sormuş; softa da irkilmeden, “Bununla yanlış kazırım” cevabını vermiş. Hayrette kalan ağa: “Bire softa hiç bununla yanlış mı kazınır?” deyince, softada tereddüt etmeden, “Vallahi ağa, öyle yanlışlar var ki bu bile az gelir” demiş.
Nurettin Rüştü Büngül
Kaynak: Eski Eserler Ansiklopedisi