Kalbin Paslanması

İbn Arabi hazretleri “kalp ve ilahi mertebe” meselesinde Efendimizin (s.a.v.) “Kalpler demirin paslandığı gibi paslanır” hadis-i şerifini aktarır. Burada pas derken kastedilenin kalbin yüzeyini örten karaltı olmadığını söyler ve sözlerine şöyle devam eder: “Kalp, Allah’ı bilmek yerine, sebeplerin bilgisine yönelir ve onlarla ilgilenirse Allah’tan başkasıyla ilgilenmesi kalbin yüzeyi üzerinde pas haline gelir. Söz konusu ilgi, Hakkın o kalpte tecelli etmesini engeller.” Bu halin sonucu kalbin körleşmesidir.

Hak her an tecelli eder. Ve bu tecellilerin farkında olmak için kişinin kalbine yönelmesi, Allah’ın ayetlerini tefekkür etmesi gerekir. Ama insan, bunun yerine sebeplerin bilgisine eğilirse eğildiği bilgi sebebiyle -ki bu sebeple tecellileri okuyamaz, çünkü fâni işlere yoğunlaşmıştır- Hakk’ın bilgisinden perdelenir ve bu durum da kalbinin paslandığına delildir.

Sebep; aracıdır yani kendisiyle vesile ortaya çıkar. Müsebbib ise sebepler aracılığı ile neticeyi yaratan demektir ki o da Allah’tır. Meyve netice, meyve ağacı sebep ve bunları yaratan Allah ise müsebbibdir.  Müsebbibü’l-esbâb; sebepleri yaratan, bütün sebepleri meydana getiren, hem sebepleri hem de neticeleri yaratan Allah’tır.

Sebeplerin bilgisi sebebiyle insan nasıl Allah’tan perdelenir? Sebebe ne oluyor da kendisinden başkasının görülmesine izin vermiyor? Sebep nasıl bir güce sahip ki kendisine gönül verenlerin kalbinde pas oluşturabiliyor?

Silsile önemli. Sebebin neticeyi ortaya çıkarmak için bir vesile olduğu ve bu sebebin arkasında da sebepleri yaratan Allah’ın olduğu görülmezse sebep başlı başına meydanı kaplar. Sebebe aşırı derecede yoğunlaşan gözler bir süre sonra Müsebbibü’l-esbâbı göremez ve kerameti sebebin kendisinden bilir. İşte bu duruma da körlük denir, çünkü sadece sebep görülmekte ve perdenin arkası merak edilmemektir.

İnsan hayret eden bir varlıktır. Hayrette ise bir şaşkınlık, şaşa kalma hali gizlidir. “Bu nasıl olabildi?” sorusu hayretin içinden kendini gösterir. Bazen hayretin yoğunluğu kişiyi hayret ettiği iş, nesne ya da kimseye olduğundan çok değer vermesini sağlar ve bu durum da yukarı anlattığımız körlüğün ortaya çıkmasına neden olur. Bu bağlamda aşk da bir körlük halidir. Sevginin çokluğu sevilenin her türlü eksikliğini örttüğü gibi, sevilene bahşedilen güzelliğin kaynağını da unutturur. Hâlbuki yaratan Allah’tır. Leyla’daki güzellik ve cilveyi, çekicilik ve estetikliği yaratan Allah’tır. Bu saydıklarımın hiç biri Leyla’nın kendisinden değildir. Fakat Mecnun, Leyla’nın güzellik ve çekiciliğini Leyla’nın zatından bilirse sebeplere takılmış ve Müsebbibü’l-esbâb’a haksızlık etmiş olur. Körlük tam da budur. Bütün bu durumların yani sebebin bilgisinin kalbi kaplaması sonucu hadis-i şerifte geçtiği üzere pas insanın kalbini kaplar. Kalbin paslanması insanın paslanmasıdır. İnsanın paslanması kendisini aşağı derecelere indirmesi yani kendisine zulmetmesidir. Çünkü tohumdan kasıt meyvedir. Ya insandan kasıt?

 

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • A.İhsan , 26/04/2018

    Bu güzel yazı gönülden çıkmış. Herhangi bir memleketin toprak kokusu yok ancak buram buram toprak kokmakta. Sanırım okurken hamlığım ateşe düşmüş. İçim tutuştu ama dem tutamadım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir