1. Öncelikle bir hakikati dillendirelim: İnsan kalptir ve kalp ise Allah’ın aynasıdır.
2. Kalp iman ateşinin mâdeni ve beden devletinin hükümdarıdır. Biz kalp derken göğsün sol tarafında bulunan et parçasından değil hakikati gayb âleminden olan kalpten bahsediyoruz ki bu kalp rabbâni ve ruhanî bir latifedir.
3. Zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah, kullarının kalbini evi olarak işaretlemiştir. Ev sahibine düşen ise evine yani kalbine ağyarın girmesine izin vermemek ve her an O’nun gelebileceği düşüncesiyle teyakkuzda olmaktır. Yani kalp kapısında nöbet tutmaktır. Uyuklamadan ama sabırla… sevinç ve umutla… ve tertemiz bir kalp ile…
4. İnsanın kendini tanıması dediğimiz olay kişinin kendi kalbinin içinde ettiği seyahatler sonucu oluşan bir marifettir. Yani kendini bilmek kalbinin hakikatini bilmektir.
5. “Sağı solu gözler idim / Dost yüzünü görsem deyu / Ben taşrada arar idim / Ol can içinde can imiş” şiirinde Niyazî Mısrî hazretlerinin de buyurduğu gibi kişi, Allah’ı kalbinde arar. Zira yere göğe sığmayan Allah, kulunun kalbinde tecelli eder. İşte bu tecellileri okumak için kalbin eğitilmesi ve kötülüklerden arındırılması gerekir. O halde söylüyorum tasavvufta seyr-i sülûk denen kalp ayağı ile Hakk’ı arama eylemi kişinin kendi kalbinde gerçekleşen muhteşem bir seyahattir. Kuluna şah damarından daha yakın olan Allah, kalpte bulunmadıkça taşrada asla bulanmaz. Çünkü kalp Beytullah’tır. Kâbe gibi tavaf edilmek ister.
6. Tamam gönül Kâbe’dir, Beytullah’tır ama burada kastedilen kalp, insan-ı kâmilin kalbidir. Kalbini arındırmayan, kötü hasletlerden temizlemeyen, şehvet ve menfaat sevgisini kalbinden defetmeyen kişilerin kalbi hakikatten perdelidir. Bu haliyle yani kalbi ağyarın sevgisiyle dolu kalp asıl kalbe ki insan-ı kâmilin kalbidir, şirk koşmaktadır. Evet açık açık söylüyorum; ağyar şirktir ve şirk ise bir ömür perdeli ve karanlık bir ömür yaşamaktır.
7. Kalp derken alelade bir şeyden bahsetmiyoruz. Bilakis insanın hakikatinden bahsediyoruz. Bu sebeple Necmeddin Dâye hazretlerinin kalbi yedi mertebede izâh etmesi bizim için çok önemli:
I. Sadr: İslâm cevherinin ocağı
II. Kalb: Îman cevherinin ocağı
III. Şeğaf: Allah’ın yaratıklarına karşı sevgi ve şefkat gösterme mahalli
IV. Fuâd: Müşâhede yeri
V. Habbetü’l-kalb: Muhabbetullah mahalli
VI. Süveydâ: Gaybı mükâşefe mahalli
VII. Mühcetü’l-kalb: İlâhî nurların tecelli ettiği mahal
8. Evet kalp de kirlenebilir. Modernizm, insanı anlamdan soyutlayıp nesne yerine koymaktadır. Nesne yerine konan insanın parametlerini ise sayılabilirlik ve kantitatif değerler oluşturur. Bunun sonucu ise insanın sadece istatiksel bir veri haline dönüşmesidir. Böyle bir insanın kalbi olduğunu kim kanıtlayabilir ki?
9. Modernizm, ölüm düşüncesini öteler. Öteler çünkü ölüm düşüncesi hayata anlam katan ve insanın kendini sorgulamasını sağlar. Bu sebeple modern insanın ölümü yadsıması ve böylelikle hayatı kutsaması sağlanır. Sonuç vicdanın idamı ve ürpermeyen bir kalptir. Efendimizin bir duasında ürpermeyen kalpten Allah’a sığınıyordu.
10. Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ müşrikleri pislik olarak niteliyor. Hâlbuki müşriklerin bedenleri pis değildi. Ama kalpleri Allah’a şirk koşuyordu. O halde temizlik anlayışımızı yenilememiz gerek. Asıl pislik bedenin ya da elbiselerimizin pisliği değil kalbin pisliğidir. Kalp temizliği için kalbe abdest aldırmak gerekir. Kalbin abdesti ise Allah’tan başka sevgilerin idamı ile yani kanla olur. Evet kalbin temizliği kanladır.
Sulhi Ceylan
4 Yorum