(dör döküntü defteri – 18)
size tavsiyem müslüman ülkelerinden gelmiş kardeşlerinizden biriyle, birkaçıyla tanışıp arkadaşlık kurmanızdır. muhakkak ki çevrenizde onlardan birini bulursunuz. türkiye’de afganistanlı, doğu türkistanlı, sudanlı, somalili, moritanyalı, suriyeli… birçok kimse vardır. onlarla görüşmeye, onlara çay ısmarlamaya, ikram da bulunmaya gayret edin. yardım kastıyla değil, sohbet etmek ve aranızdaki muhabbeti kavileştirmek için. hak teâlâ’dan, sizi “hiçbir sebeple değil allah için birbirini seven müslümanlar”dan yazılmanız için niyazda bulunun, dua edin. bunda sizin için büyük bir menfaat vardır. onlardan öğrenebileceğimiz birçok şey var. tacikistan ve doğu türkistan’da abdullah, abdurrahman gibi isimlerin konulmasının yasak olduğunu size haber bültenleri söylemiyor, gazetelerin iki satırlık haberleri içerisinde bazen oluyor bazen olmuyor. ancak bunları doğu türkistanlı birinden öğrenebilirsiniz. mesela çin halk cumhuriyeti’nin ülkedeki insanlara yaptığı işkenceleri ve kötülükleri öğrenseniz inanmak istemezsiniz. zaten bizim doğu türkistanlı arkadaşların ailelerine ulaşamadıklarına, ailelerinin kamplarda toplanıp işkencelere maruz kaldıklarına türkiye’deki gençler inanmıyorlar. dediklerine göre “bu zamanda böyle şeyler olur mu?”ymuş.
ben size bu felaketten söz etmek istiyorum asıl: kafirlerin ürettiği bir cep telefonundan, kafirlerin ürettiği haber ağından, kafirlerin ürettiği gazetecilik tekniklerinden çıkmamış bir haberi doğru kabul etmeye yanaşmıyor bizim ülkemizdeki lümpen delikanlı. ben bu hâle hayret ediyorum. size de tuhaf gelmiyor mu? adam yanımda oturuyor, benle aynı havayı soluyor, aynı yollarda yürüyor, aynı marketlerde alışveriş yapıyor. sonra bu adamla beraber, bir doğu türkistanlı kardeşimizle buluşmaya gidiyoruz. o bize doğu türkistan’dan ayrılma hikayesini ve orada yaşadıklarını anlatıyor. adam da tutup “bu zamanda böyle şeyler olur mu?” deyip inanmaya yanaşmıyor. bakın kendisi işte o sosyal medya şirketinin programını kullanabiliyor, muhakkak o doğu türkistanlı da kullanabilir. inanmıyor yani.
sizin aklınıza böyle şeyler geliyor mu bilmiyorum ama benim aklıma geliyor: adamın teki, amerika birleşik devletleri’nde bir sigara firması kurmuş. bizim şehrin, bilmem ne kasabasındaki bilmem ne bakkalında satılabiliyor. adam onu, oraya ulaştırıyor. onu örgütlemiş. ama mesela sulhi ceylan, ürdün’den arapça tefsir getirmek istiyor, bunun için amerikan doları kullanmak zorunda kalıyor. yahut beyaz arif akbaş, edirne’den bir dergi çıkarıyor ama bayburt’taki bir edebiyat öğretmenine ulaştıramıyor. bırakın bayburt’u, edirne’deki edebiyat öğretmenine dahi ulaştıramıyor. hâl böyleyken doğu türkistanlının söylediği söze niye inansın ki türkiye’deki müslüman kardeşi.
ismet özel’in güzel bir sözü vardı bu mevzularda. asıl sapıklık, diyordu, bir müslümanın diğer müslümana güvenmek yerine bankaya güvenmesidir. bu mealde bir ifadeydi. bırakın karz-ı haseni, birbirine borç verecek müslüman kalmamışsa bankalar zafer kazanmış demektir. “ama bizim borç alıp verdiğimiz kardeşimiz var, arkadaşımız var.” doğrudur, vardır, benim de var. mesela bu yazıya başlamadan evvel kardeşimden 500 lira borç aldım. ama geçen sene de çok yakın bir dostum kardeşinden borç para alamadığı için benden borç istemişti.
bakın aklıma ne geldi? mostar diye bir dergi çıkıyor. bunun yayın yönetmenliğini yaptım bir müddet. bu dergi, piyasadaki dağıtım ağı ile çalışmıyor. yani amerika’dan sigara satış ağı kurmayı başarmış adamın kullandığı yöntemlerin dışında bir yöntemle dergiyi dağıtıyorlar, insanlara ulaştırıyorlar. üstelik, piyasadaki dağıtım şirketlerinden daha çok insana ulaşabiliyorlar. siz “küresel tefeci”lerin yerinde olsanız, sizin ağınız dışındaki bu ağın düşmanı olmaz mısınız? adamlar size şöyle diyor: “istersen tefsir kitabı satın al, istersen şarap al; farketmez benim için. yeter ki şu bankalardan, şu paralarla al. bana inandığın ve güvendiğin için teşekkür ederim. ha onlar mı, onlara güvenme steril değil onların işi, üstelik amcasının oğulları teröristmiş onların.”
ben size aslında bizim doğu türkistanlı mustafa muhammed’ten, sonra şehit enverpaşa’dan bahsedecektim. ama beş yüz küsur kelime yaktım, gelemedim oraya, nasip olursa bir başka sefere.
mehmet raşit küçükkürtül
2 Yorum