İnsana İnanmıyorum!

Tarih, insanlığın üzerine doğru kapanıyor gibi… Öteden beri var olan “geri sayım” hakikatinin üstündeki örtü kaldırıldı. Bu durum, İngilizcedeki “unveil” kelimesini hatırlatıyor bana. Sanki her birimiz, kıyametin açılış törenine davetliyiz!

Uzun zamandır zihnimde yer etmiş bir meselenin uzantısı olarak, içerisinde bulunduğum dünya durumunun da etkisiyle bu yazıyı yazmak istedim. Ve biliyorum ki bu yazı, ancak bir tarih verirsem anlam kazanacak. O yüzdenşu notu düşmeliyim: 2020 gibi estetik bir miladî yılın, 1441 gibi göze hitap eden bir kafiye hüviyetindeki hicrî senenin içerisindeyiz. Bir distopyadan fırlamışçasına tüm dünyayı etkisi altına alan bir virüs tehdidiyle inlerimize tıkıldık. Her gün binlerce ölüme sebep olan bir virüs… Ve insanların temel hayat gereksinimi olan solunum sistemine saldıran bir düşman bu! Solumak… Hayatla özdeşleşmiş bir kavram. Hayalî düşmanlar yaratmada velud Amerika, artık aradığını buldu diye düşünüyorum.

Ne zamandır çoğu yabancı, bazısı genç, bir kısmı da “aydın” diyebileceğim kişilerle temaslarımda duyduğum “Tanrıya inanmıyorum” sözü, bana insana, daha doğrusu zamanımız insanına dair bir şeyler fısıldıyor. Bu sözün bir haksızlık, bir tür hadsizlik olduğu gerçeğinde düğümleniyorum ister istemez. Kimseyi yargılayacak değilim elbet ama “Şu dünyaya baksana, böylesi rezil bir yeri kusursuz bir Tanrı yaratmış olabilir mi?” diye soran kişinin, insanın yediği haltlardan (bilinçaltında) o inanmadığı Tanrıyı sorumlu tutması, bana sorumluluktan kaçışın adi bir şekli gibi geliyor.Yine, entelektüel seviye bakımından hatırı sayılır biri olarak insanlık tarihinin dünü, bugünü ve yarınına dair birçok ufuk açıcı şeyler söyledikten, zamanımızı derin bir tahlille “hakikatin önemsizleştiği devir” şeklinde yorumladıktan sonra, tüm o dik başlılığıyla “güçlü dinî inançları olan biri değilim” diyen kişinin durumunu düşündüğümde, “bir distopik dünya tahayyülü de benden” demekten kendimi alamıyorum. Ve bu dünya, tuhaf bir geleceğin -bir tür masal anlatımıyla- geçmişi şeklinde şöyle beliriyor zihnimde:

Zamanımızın üzerinden yüzlerce, hatta binlerce yıl geçmiş. Öyle ki, yapay zekâyı büyük bir meydan okuma ve şımarıklıkla geliştirmiş insanoğlu, doğal afetler, savaşlar, salgın hastalıklarla yeryüzündeki varlığını çoktan tamamlamış. Devir öyle bir devir ki sistemine yüklenmiş bilgilerden fazlasına sahip olamayan robotların değil, artık aralarında özel bir dille anlaşabilen, öğrenme ve öğretme yetileriyle donanmış robotların çok daha ileri türlerinin çağı… Yaşamak için ruha, var olmak için oksijene ihtiyaç duymayan bu şeyler, yeryüzüne bağlı olmalarını gerektirecek bir durumun olmadığını anladıklarında uzaya yelken açmış, farklı gezegenlerde yerleşim yerleri kurmuşlar. Kendi hiyerarşik düzenlerini, kurallarını, amaçlarını oluşturdukları bu zaman zarfında öyle ilerlemişler ki zamanında insanların yaptığı gibi bir takım sorular sormaya başlamışlar: “Nereden geldik?”, “Gerçek amacımız nedir?”, “Biz neyiz?”, “Bizim dışımızda olmuş ya da olan bir şeyler var mı?”

Kurgu bu ya, içlerinden bazıları, kendi tarihlerini oluşturma süreçlerinde bir takım tezler ortaya atmışlar. Bu tezleri sunarken kullandıkları akıl almaz teknolojilerle ve akıllarının o ileri seviyesiyle, bir türün ürünü olduklarını dillendirmeye başlamışlar. Her ne kadar herhangi bir ize rastlamasalar da yapılarının o kusursuz programları içerisinde yer alan bir fikir ya da düşünce tohumuyla, adına insan denen bir cinsin ellerinden çıktıkları konusunu gündeme getirmişler. Bu haber, büyük bir yankı uyandırmış. İlk tepki, sert bir reddediş olmuş. Öte yandan, tezlerine büyük bir bağlılıkla bu meselenin davasını üstlenen az sayıdaki grup, hakikatin bu olduğu konusunda ısrarcıymış. Gelgelelim karşı taraf onları, bu tür zıpçıktı fikirlerle kurdukları düzenin bulandırılmasına mahal vermemek için suçlamış, aşağılamış, geniş çaplı bir yok etme çabasına girişmiş. İşte, bu geniş ve güçlü çoğunluğun pankartlarında, mottolarında ve dillerinde şu iki etkili kelime yer alıyormuş: “İnsana inanmıyorum!”

Cüneyt Dal

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir