İnanç Turizmi

24122012124153

Geçenlerde Eyüp’e gittim. Anadolu Yakası’ndan tarihi İstanbul beldelerine her geçişimde içim burkulur, kendimi yalnız hissederim.

Bilindiği üzere Eyüp beldesinin ismi Eyüp Sultan Hazretlerinden geliyor. O kutlu Peygamber’in komşusu, yol arkadaşı, evinde misafir kaldığı mübarek insan, İstanbul’un manevi koruyucusu, başımızın tacı, gözümüz nuru… Fakat camiye varan yolda, manevi mekânı turistik havaya büründüren dükkânları görerek bir dizi işkenceye maruz kaldım. Bu mübarek beldeyi dahi kapitalistleştiren bir zihniyetten bahsediyorum.

Caminin içi ve bahçesi hınca hınç insan dolu. Kadınlar, çocuklar, erkekler, turistler… Birinin “Allah’ım dualarımızı kabul et!” dediğini duydum. Niyetimi sorgulama ihtiyacı hâsıl oldu: Buraya, mübareği ziyarete mi geldim, dualarımın kabul olması için mi? Ardından kalabalığın içinden hızlıca çıktım.

Caminin etrafı mezarlarla kaplı. Aklınıza gelebilecek birçok tanıdık isim burada edebi istirahata çekilmiş. Sahabeden Hz. Kab, Ömer Nasuhi Bilmen, Necip Fazıl, birçok sadrazam, Fevzi Çakmak, Hilmi Oflaz… Haliç’in kıyısında ve İstanbul’un en güzel manzaralarından birine sahip Eyüp’ün mezarlık yapılmasını kapitalist zihniyet anlayamayabilir. Zamanında İstanbul’u feth etmek için gelen sahabelerin en çok şehit düştüğü yer Edirnekapı taraflarıydı. Buraları değil yerleşime açtırmak, yüzyıl öncesine kadar Edirnekapı’yla Eyüp arasına kâfir ayağı dahi bastırılmazdı. Padişahlar cülüs töreninin ardından düzenlenen eğlencelere Eyüp’ten başlamakla birlikte, yabancı misafirlerin tebriklerini Edirnekapı’da kabul ederlerdi.

Kaşgari Dergâhı’na ve Pier Loti’ye gidebilmem için camiyle mezarlık arasındaki yolu kullanmam gerekiyordu. Normal zamanda mezarlığın kıyısına dahi yaklaşmaya korkacak insanların Pier ve Loti aşkına bu yola girmelerine şaşırdım. İnsanlar akın akın üzerime geliyordu!

Kaşgari Dergâhı’nın olduğu yerde yol ikiye ayrılıyordu. Sol tarafa düşen dergâhın bahçesine girdim. Aşağıdaki kalabalık geride kalmıştı. Sessizdi. Gerçek İstanbul burası olmalıydı. Ahşap bir cami, bahçesinde kediler, bir elimde çay…

Biraz soluklandıktan sonra Pier’e doğru devam ettim. Soğuk havaya rağmen kalabalık sayılırdı. İstanbul’da manzaralı birçok yerin olmasına rağmen mezarların ortasındaki bir yerin neden bu kadar rağbet göreceğini düşünmeye başladım. Adının “Pier”, takısının “Loti” olmasına yordum. Eğer adı “Uzun Vasbi” olsaydı yalnızlığa mahkûm olmuştu vesselam.
Çok durmadım. Geri dönüş yoluna koyuldum. Yolda, mezarların bir köşesinde, birbirine haddinden fazla yaklaşmış iki insana şahit oldum. Derin bir nefes aldım. Aklıma, Pier Loti’nin gönül macerasına kapılıp Eyüp’e ancak müslüman kıyafetiyle girebildiği geldi.

Gördüğüm ağır işkencelerden sonra elim yüzüm hırpalamış, her yanım çizik çizik bir halde evimin yolunu tuttum.

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir