Hükümetsiz Bir Ülkede 14 Gün

20150131_092431

Sana Havalimanı’na vardığımızda pasaport kontrol noktasında bekleyen onlarca kişi gördük. Bunlar Suudi Arabistan’dan sınır dışı edilen Yemenli kaçak işçilermiş. Hepsi sıska, kısa boylu ve sefil bir haldeydiler. Bırakın çantayı valizi, birçoğunun ayağında terlik bile yoktu. Ellerinde mavi kâğıtlarla bizim işlemlerimizin bitmesini beklediler. O işlemler bitene kadar boyumdan, kilomdan, çantalarımdan ve cebimden utandım. Önceleri “Anne bundan niye bende yok?” diyen çocuk, “Ya Rabbi bu kadar yükü ben nasıl taşıyacağım?” demeye başladı.

Sana’ya gelmeden önce Husilerin Sana’daki birçok bölgeyi kontrol altına aldıklarını haberlerden öğrenmiştik. Gördük ki havalimanında da kendilerini destekleyen birkaç memur bırakmışlar ve diğerlerinin yerine kamuflajlı militanları geçirmişler. O militanlardan biriydi bizim işlemlerimizi yapan. Yeşil pasaport sahiplerinin Yemen’e vizesiz girebilme izni varken o militan bizden vize istedi. İngilizcesi de yoktu. Sadece “vize, vize” deyip duruyordu. Ben ona derdimi anlatmaya çalıştıysam da anlamadı. İngilizce bilen bir arkadaşını çağırdı. O da vizede diretince “elçilik görevlisiyim” diyerek ülkeye girişimizi yaptık. Bu kadar kolay inanacaklarını zannetmiyordum. Kimlik bile sormadan bizi içeri aldılar. Üzerimizi de kontrol etmediler.

Babam, Sana Üniversitesi’nde Türk Dili ve Tercümanlık Bölümü öğretim elemanlarından biri. Bu bölümden mezun olan ve şimdi de Türkiye’de yüksek lisans yapan eski öğrencisiyle beraber bizi üniversite kampüsünün içinde bulunan lojmanlara götürdüler. Gece vakti kampüse doğru giderken yollarda Husilere ait ağır silahla donatılmış bir sürü araç vardı. Husilerin araçları olduğunu da üzerlerindeki slogandan anlamıştık. O sloganlar: “Allahu ekber, Kahrolsun Amerika, Kahrolsun İsrail, Zafer İslâm’ındır.”  Husilere hemen de kanınız ısınmasın. Bu sloganın bulunduğu afişler Husilerin kullandığı silahlandırılmış Hummer’larda asılı. Ortadaki denklemin ne kadar karışık olduğunu tahmin bile edemezsiniz.

***

Ülkede, cumhurbaşkanı ve hükümet olmamasına rağmen halkının bu kadar rahat olması da çok garibimize gitti. Gündelik hayat devam ediyordu. Tâ ki saat 12’ye kadar… Saat 12’de Yemen’de hayat bitiyor. 12 dediysek, öğle vakti olan 12. Yemenliler, sabah tüm işlerini hallettikten sonra bir paket gat alıyorlar ve çiğnemeye başlıyorlar. Kimi uyuşmak için kimi uyarılmak için bu bitkiyi çiğniyor. Asıl olarak, uyuşturucu olmadığı ve uyarıcı etkisinin olduğu kanıtlanmış. Yemen halkının da ortalama yaşam süresinin elli civarında olmasını bu bitkinin çok tüketilmesine bağlıyorlar. Uyarıcı etkisinden dolayı yorgunluk ve açlık hissetmeyen Yemenliler yeteri kadar dinlenmeden ve beslenmeden vücutlarını tahrip edip yaşam sürelerini azaltıyorlar. Öğle vaktinden itibaren her yer gat çiğneyenlerle doluyor. Kaldırımda oturanların, direksiyon sallayan taksicilerin, trafiği alt etmeye çalışan polislerin bir yanağına kocaman bir şişlik olduğunu görüyorsunuz.

***

Tren hattı olmayan ülkede yerli sanayi de yok denilecek kadar az. Yemen de dışa bağımlı hale getirilen bir ülke. Su, petrol ve doğal gaz sektörü Fransızların, inşaat sektörü Almanların, sıhhıye sektörü İtalyanların elinde. Gıda sektöründe de birçok Arap ve Avrupa ülkesinin esintisi olsa da hâkimiyet Türk ve Amerikan markalarında gibi görünüyor. Öyle ki bir bisküvi reyonunda Ülker, Eti, Torku, Saray ve Halk markalarının birçok ürününü bulabilirsiniz.

20150129_162337(0)

Yemen’de hayat öğlen saat 12’te bitiyor demiştik. Üniversitelerde de o saatlerde dersler bitiyor. Bir günde en fazla üç saat ders yapılıyor yani. Sınav haftalarında ise bırakın günde bir sınavı, iki günde en fazla bir sınav yapıyorlar. Çölün ortasında bir vaha gibi… Kampüsün bir yemekhanesi yok. Ufak tefek kafeteryalar var. Kafeterya dediysek de bizim kampüslerimizdeki simit saraylarına, börek köşklerine hiç benzemiyor. Bazı öğrenciler de lojmanın marketinden aldıkları patates cipsini hubs denilen küçük lavaşlara sarıp yiyorlar. Biraz daha parası olan yanında meyve suyu da içiyor. Evet, o küçücük lavaşlara patates cipsi sarıp yiyorlar ve doyuyorlar. Halkının %40’ının açlık sınırında yaşadığı bir ülkede insanların az yemek yemeğe alışması da gayet normal gibi görünüyor. Öğrenciler kırtasiye ihtiyaçlarını ise kampüsün birkaç köşesine konuşlanan seyyar kırtasiyelerden karşılıyorlar. Sana Üniversitesi‘nin en etkilendiğim bölümü ise Türk Dili ve Tercümanlık bölümünün kütüphanesi oldu. Kütüphane Yunus Emre Enstitüsü ve Ziraat Bankası’nın katkılarıyla oluşturulmuş kütüphanede yaklaşık beş bin kitap bulunuyor. Burada neler yok ki. Sezai Karakoç, Cemil Meriç, Necip Fazıl Kısakürek, Rasim Özdenören, Mustafa Kutlu, Cahit Zarifoğlu ve İsmet Özel’in neredeyse tüm kitapları mevcut. Mehmed Niyazi ve Mahmud Erol Kılıç’ın da birkaç kitabı bu raflarda yerini almış.

***

Bazı günler gösteriler oluyor. Bu gösteriler genelde kampüsün kuzey kapısının önündeki Değişim Meydanı’nda yapılıyor. Devrimci gençler tarafından yapılan ve fazla uzun sürmeyen bu eylemleri biz de haberlerden öğreniyoruz. Husi militanları bu eylemleri kısa sürede bastırıyor. Askeriyenin büyük bir kısmı Husilerin elinde olduğu gibi yarı sivil yarı kamuflaj giyinmiş Husi militanları da omuzlarında Kalaşnikof’larıyla stratejik bölgelerde boy gösteriyorlar. Bir de halk arasında tamamen sivil kıyafetli ama yine silahlı olan Husi militanları var. Bunlar da insanlara “Biz her yerdeyiz!” mesajı vermeye çalışıyorlar. Zaman zaman silahlı çatışmalar da oluyor. Bu çatışmalar da genelde Husiler ile Yemen El Kaidesi arasında oluyor.

Size birkaç zıt gruptan bahsettim. Şimdi o grupları ve aralarındaki ilişkiyi açıklayan o karışık denklemi anlatacağım. Husiler, Şiilerin bir kolu ve İran tarafından destekleniyorlar. “Kahrolsun Amerika, kahrolsun İsrail” sloganları atıyorlar ama Hummer marka cipleri de kullanıyorlar. Devrimci gençler Husi karşıtı eylemler yapıyorlar ve darbe günü liderlerinden bazıları üniversite içinden kaçırılıyorlar. Ehl-i Sünnet aşiretleri ve eski hükümet de; Husi karşıtları ve Amerika tarafından destekleniyorlar. Ama Husilerin en büyük düşmanlarından biri olan Yemen El Kaidesi lideri, Husilerin darbesinden bir gün önce Amerikan patriotları tarafından öldürülüyor ve Yemen El Kaide militanları Işid’e katılıyor… Bilmem anlatabildim mi?

Husilerin darbe yaptığı gün yemek için dışarı çıkmıştık. Hummer’ların üzerine konuşlandırılan uçak savarların ve ağır makineli tüfeklerin başında militanlar duruyordu. Eller tetikteydi. Daha önce o ciplerin üzerinde kimsecikleri görmemiştik. O günün akşamında Sana’nın birçok noktasından yüz binlerce havai fişek atıldı. Başta ne olduğunu anlayamadık, hayra yormaya çalıştık. Fakat babam “havai fişek Husilerin âdetidir, şimdi işler daha da karışacak” dediğinde ne olduğunu tahmin etmiştik. Hükümetin istifasının ardından ülkeyi saran siyasi belirsizliğin yerini karışıklığa bırakacağının işaretiydi bu.

Darbeden iki gün sonra Yemen’den ayrıldık. Bu iki gün boyunca sadece market alışverişimiz için dışarı çıkabildik. 8 Şubat gecesi elçiliğin zırhlı araçlarıyla havaalanına gittik ve ülkeye dönüş yaptık, bir veda bile edemeden.

 

Muhammet Emin Oyar

 

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir