Hayata Maruz Kalmak

Her şey  “Gönül Yarası” şarkısını dinlememle başladı. Gerçi tarihi çok daha geri götürebilirim, bu sayede daha geniş perspektiften olayı serimleyebilirim ama ben yine de Gönül Yarası şarkısı ile olayları başlatmak istiyorum.  Sanatçı, şarkının “Yâre bir sırrım var, açmaya geldim” bölümüne geldiğinde olacakları anlamış ve kendimi şarkının hüznüne bırakmıştım bile. Dile kolay, şarkının bir yerinde “Ben Allah bilmezdim, dergâhım oldun” diyordu. Yani benim suçum yoktu. Tüm suç, neyse şimdi açıklamayayım bu sırrı…

Hayatı bir kavanoza sığdırıp yanımda taşıma isteğinden vazgeçeli uzun yıllar oluyordu. Hayatı olduğu gibi kabul edip mücadele etmeyi ise yeni yeni bırakıyordum diyebilirim. Hem hayatı kim kavanoza sığdırmış ve dahi kim yenmiş! Laf işte…

Hayata, doğar doğmaz maruz kaldım ama ilk maruz kaldığım anları hatırlamıyorum. Sadece tahayyül edebiliyorum. Cennetten ikinci düşüş diyorlar doğum olayına… Yani korunaklı ve sıcacık anne karnından dünya denen yere çıkış bir nevi Hazreti Âdem’in cennetten çıkarılışına benzetiliyor. Malum, mantık ilminde benzetmenin farklı yönleri var ve bu benzetme de bir yönüyle doğru. Mantık dersi vermek istemediğim için de benzetme yönüne girmeyeceğim. Olay kısaca şu: Biz insanlar dünyaya maruz kaldık! Olayın tasavvufî açıklaması ise insanı bambaşka düşüncelere ve dahi hayrete düşürüyor. Merak edenler İbn Arabî hazretlerinin ilgili kitaplarına bakabilir.

Şimdi hayata maruz kalmak mazmununu açabilirim. Evet hayata isteğimiz dışında geldik. Evet hayata gelişimizde hiçbir dünyalının bir etkisi ve dahi dahli yok. Hemen anne ve babalarımız var demeyin! Başka bir şeyden bahsediyorum. Lafın özü, biz insanlar kendimizi bir anda dünyada bulduk. Fakat şöyle de bir durum var: Varlık her zaman yokluktan üstündür. Yani ben dünyaya gelmek istemiyordum, demek sadece komik ve düşünce olarak Fârâbî’nin deyimiyle duyusal boyuta ait bir durum. Fârâbî deyince, Aritotoles’in Kitabu’n- Nefs’ini 200 kere ve Fizik’ini ise 40 defa okuyan bir insandan bahsediyorum. Parantezi kapattım.

Parça ve bütün meselesi her zaman ilgimi çekti. Bütünde parçaların toplamından fazla bir şey vardır, meselesi ise ilgimi daha da arttırır nedense. Bir de her parçanın kendini gösterdiği gibi bütünün de habercisi olması meselesini söylemeliyim. Mesela Ali ve Ayşe’ye parça dersek bütüne de insanlık diyebiliriz. İnsanlık deyince hemen tikel düşünceden tümel düşünceye geçmiş oluyoruz ve dahi felsefî düşünceye. Çünkü felsefe tikellerle değil tümellerle düşünür. Şimdi insanların her biri insanlığın parçası ise ve bütünde parçaların toplamından fazla bir şey varsa insanların genelinin kararı tek tek bireylerin kararından üstün ve doğrudur sonucuna ulaşabiliriz ki buna ortak aklın üstünlüğü denir sanırım. Peki erkek ve kadın cinsi üzerinden gidersek tek başına kadın ya da tek başına erkek eğer parça ise bütün nedir? Bu sorunun cevabı için öncelikle sorunun doğru olup olmadığını irdelemek gerek. Zira biri çıkıp kardeşim neden cinsler parça oluyor da bütün olmuyor diyebilir. Böyle bir soru karşısında cinsler kelimesinin çoğul olduğunu ve bütünün çoğul olamayacağını insanlığın tekillik ve çoğulluktan uzak olduğunu söylemek isterim ama bu cevabım da yine başka sorulara yol açar. O halde şöyle diyorum her şey Hüsnü Arkan’ın sözkonusu şarkısını dinlememle başladı. Çünkü ayrılık da aşka dâhil ve aşk ise patalojik bir şey. En azından klasik tıbba göre. Şarkının “Nasıl cehennemsin, yanmaya geldim” dizesinin üzerinde biraz durursak sanıyorum konu aydınlanacak. Hem ateş yanıcı ve yakıcı olmasının yanı sıra aydınlatıcı da. Aydınlanmak deyince bir parantez açasım geldi ama konunun bambaşka mecralara gitme ihtimaline karşı parantez hakkımı saklı tutuyorum. Ne diyordum? Yanmak isteyene cehennem göstermenin gerekliliğine vurgu yaparak asıl meselenin Ali ya da Ayşe değil insanlık denilen o yüksek basamağa çıkmak olduğunu bunun içinse her şeyden önce merhamete ihtiyacımız olduğunu söylemek istiyorum. Eğer bilgi de lâzım derseniz, ne duruyorsunuz anne karnınıza yani kalbinize dönsenize? Ya kalbimiz başka bir kalp için atmıyorsa?

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • ~ Eksel ~ , 26/02/2017

    Sulhi Abi’mizin neyi anlamadığı bi yana neyi anlattığını bile anlamazken bu dediğiniz hoş mu ?Bende devreler hepten yandı…

    • Hegel , 26/02/2017

      hoştir

  • Hegel , 21/02/2017

    Aahh Ceylan! Hala bi’şi anlamıyorsun.
    Teorin iyi pratiğin zayıf.
    Yaşamadan anlayamayacaksın.
    Kaç yılın kaldıki!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir