Benim payıma düşen
Bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür.
Furuğ Ferruhzad
Hani bazen düşer insan. En kalın yerinden sarsılır, kapaklanır yere, o an notalar uçuşur, kıvrılır bütün bir anı örter. İnsan bu yüzen bir melek değil. Toprağın bir balçık olarak doğurduğu ve kıyamete kadar sürecek sancısı. Toprağın insanı yeryüzüne fırlatışı kadar insanı yapayalnız ve biricik şey yapan da eti ve kemiğinin bir yerlerine sıkışmış olan ruhu.
Bir insanı bütün insanlar sevmese insan yine yalnız kalamaz, o ruhuyla mutlak bir arkadaşlığı yaşatabilir, onunla ölümüne dek beden odasında nefes alabilir. Aslında yalnızlık hiçbir zaman negatif çağrışımlara karşılık gelemeyecek kadar özgür bir şey. O, henüz doğru tanımını bulamadığı için kendini kalabalık önermelerin diyalektiğinde buluyor.
Soru sormaya başlayan insan artık en az iki kişidir. Soruyu soran, cevabı arayan. Bu durum yalnızlık gövdesini ortadan ikiye soyup iki ayrı konuşmacı ortaya çıkarır. Kimilerinin iç ses dediği şey, konuşan insanla (ceset) sürekli bir diyalog halindedir ki, ona cevap vermekten geri durmaz. Onda konuşan insanın ömrünün yetmediği bilgiler vardır. Dünyaya gelmeden önce saçları ağaran bir ruh vardır. Girdiği beden ülkesinde sınırları belli ve kendi ufkunu sınırlayıcı kalıplar vardır.
Bir köşede duruveren, rüzgârın yönüne göre eğilen, kendi halinde bir papatya olmayı bu yüzden ister insan. Dertleri onu kimi zaman bir yok oluşa da yuvarlar, bir bilgi dağının başına da.
İnsan, hikmet dağının yolunu kaybetti. Hikmet, dededen toruna anlatılan bir mişli geçmiş zaman menkıbesi olarak kaldı. İlk insandan bu yana dünya çok kez yıkıldı ve yeniden kuruldu. Bulutlar mavi göklerin içinde değişik şekillerde tasvirlere gire gire akıp gitti. Nehirler taşların üzerinden hep bir yerlere aktı.
Dünya içindekilerle büyüdükçe taşıdığı hadiseler de kendi uzamınca genişledi. Toprak ve katmanlar bu ağırlığı ve serencamı taşır da, her asırda yeniden canlı sarı tonlarıyla dolu tarlaya bırakılan çıplak insan hangi başak tanesinde bulur özünü.
Hiçbir varlık insan kadar yalınlaşamamıştır. O terkedilmelerin çocuğudur, her terk eden yeni bir insan doğurup bırakır dünyaya. Sanki her insan yeni bir öksüz doğurur.
Yeni, insanın oyuncağıdır bu yüzden. Kendini fark etmeyen insanın ardından kendini sürüklediği.
Zaman artık daha hızlı seyrediyor. Şoförü de bilmiyor istasyonunu yolcusu da. Düşüyor herkes hızlanan bir otobüste.
İnsan kendi sonuna çok yaklaştı. Bilgi dağından inen insan meraklarına ve uğultuya aldandı. Geriye mağara eşiğinde unutulmuş bir örümceğin ağları kaldı.
Abdullah Karaca
4 Yorum