Derisini Değiştiren Yılanın Hayreti 9

j. Cocteau’nun “Yaralarımdan başka bir şey sergilemedim” cümlesini ilk okuduğumda bu sözün en çok da yaralarımızı sakladığımızı sandığımızda doğru olduğunu fark etmiştim. Çünkü her saklama aslında göstermedir. Her kaçış aslında yakalanma ve her örtme aslında soyunmadır. Kendimizi sakladıkça, duygularımızı dibe ittikçe, en zayıf yanlarımızın üstüne beton attıkça gerçek benliğimiz ortaya çıkıyor. Çünkü insan biraz da sakladığıdır, örttüğüdür, yaralarıdır. Evet insan sadece yaralarını sergileyebilir ve bu hal son derece insanidir. Ve evet insan, kendini kandıra kandıra yaralarını sergiler. Ne diyordu şair; “İnsan olan yerlerim çok ağrıyor

***

Masanın üzerindeki cam vazonun yere düştüğünü ve kırk parçaya ayrıldığını düşünün. Odanın her bir tarafına dağılmış bu parçaların her birinin farklı bir şekli vardır. Ve hiçbir kırık diğer bir kırığın birebir aynısı değildir. Bu müthiş bir şey değil mi? Cam kırıkları sadece kırk değildir çünkü her kırık aynı zamanda vazonun yeri doldurulamaz bir parçasıdır. Yeri doldurulmaz bir parçası… Ama hiçbir cam vazo kırıldıktan sonra tamir edilmez, edilmez çünkü yere düştüğünde aldığı hasar buna izin vermez ve izin verse bile insan geçmişteki hataları gösteren bir vazonun sahibi olmak istemez. İşte yine insana geldik. Kırılmış cam vazonun parçaları gibi eşsiz ama aynı zamanda bir türlü kendini bütünleyemeyen insan. Ne diyordu şair; “seni kırdığım yerden beni de kırdılar

***

Derinlik psikolojisinin üç büyük kurucularından biri olan Alfred Adler, insan olmayı, “kendini yetersiz hissetmek ve üstün bir konumu ele geçirmek üzere çaba harcamak” olarak tanımlar. İnsanların genelini düşününce bu sözün doğru olduğuna kanaat getirdim ama bir de uyumsuzlar, vazgeçmişler, yenilgiye koşanlar ve dervişler var. Bunların derdi kendi güçsüzlüğü değil.  Zira bu saydığım kişiler zaten gücü güçsüzlüklerinden alıyorlar. Güçsüzlüğüne yaslanıp güç devşiriyorlar.  Terk ederek sahip oluyor, vazgeçerek özlerini gürleştiriyor ve arzularını bastırarak manaya yol buluyorlar. Yani vazgeçmek özgürlüktür diyorum, kaybetmek kazanmaktır ve kendini tutmak kanatlanmaktır. Ne diyordu şair; “Sevgilim, günün belli saatlerinde seni unutmayı deniyorum.

***

Bir yorganın fonksiyonu nedir? Yatağa uzandığımızda üzerimize örttüğümüz yorgan bizi sadece ısıtır mı? Yorgan aslında neyin simgesidir? Başkalarını bilmem ama nedense yorganı ben dünyaya çekilmiş bir perde olarak görürüm. Gün bitmiş ve kişi günah ve sevaplarıyla yatağa girmiştir. Hafiften günün muhasebesi yapılmaya başlamıştır. Şunu neden yaptım, bunu yapmasaydım, onu demeseydim vb. Bir yandan yorgan yavaş yavaş ısıtıyordur. İşte burada yorgan yorgan olma vasfından çıkar ve insanın üstüne örtülmüş bir zırh halini alır. Bir nevi anne karnı yani. Öze dönüş belki de. Kişinin kendiyle kendi arasındaki bir zırh. Kişiyi kendinden yanisi yaptıklarından koruyan bir zırh. Tabiî uyanıncaya kadar. Ne diyordu şair; “Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve / Yine de döneyim döneyim istedim.

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Muhammed Hüseyin Esin , 17/05/2017

    Uzun zamandır yazılarınızdan mahrum kalmıştım. Kısa bir cezaevi yolu görünmüştü bana. Tekrar yazılarınıza kavuşmak, sevgiliye kavuşmak gibi mutlu etti beni. Arkadaşların dediği gibi: ”Parti kur oy verelim” Bende bu slogana katılıyor ve destekliyorum. Parti adı da hazır SCP (Sulhi Ceylan Partisi) :)

  • Naif Kelmendi , 04/05/2017

    Sulhi ağabey parti kur oy verelim.

  • bihter , 03/05/2017

    Sulhi çok abartılıyor. Sıradan bir yazı işte……

  • a.b , 02/05/2017

    Mürekkeple faça atıyorsun abi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir