Farabî; “İnsanlar, saf hakikati en iyi şekilde ancak remizler, semboller ve misaller marifetiyle kavrayabilir” der. Simge soyut şeylerin bilinmesini sağladığı gibi dilin sınırlarının aşılmasını da sağlar. Simgeler sayesinde anlam genişler ve simgeye muhatap olanın idraki oranında anlam göklere kanat açar. Bu sebeple anlatmak istediğimiz mananın derinliklerine vakıf olunması için simge ve sembollerden yararlanırız ve böylece algılanması zor konuları muhatabımızın idrakine sunarız.
***
Kendisini “kedi” zanneden bir adamı akıl hastanesine yatırmışlar. Günler geçiyor ve hasta her geçen gün iyiye gidiyormuş. Sonunda hastayı bir heyetin önüne çıkarıp “Hâlâ kendini kedi olarak görüyor musun?” diye sorduklarında hasta “Hayır, siz beni tedavi ettiniz ve benim kedi olmadığımı öğrettiniz. Ben kedi değil insanmışım. Yıllarca hata etmişim” diye cevap vermiş. Bu cevap üzerine doktorlar hastayı taburcu etmeyi düşünürken, odadan çıkan hasta heyecanlı bir şekilde geri dönmüş ve doktorlara “Ben insan olduğumu ve kedi olmadığımı anladım. Ama dışarıdaki köpekler bunu biliyor mu, onu anlamadım” demiş. Bunun üzerine de doktorlar tedaviye devam edilmesine karar vermiş. Çünkü hasta hâlâ kendi vehmini hakikat sanıyormuş. Arzularının her istediğini yerine getiren, dünyanın kendi etrafından döndüğünü sanan, kibir kulelerinden bakanlar aslında insan gibi görünse de manada köpek, kedi gibidir. Yani manen böyledirler ama kimse kendinin hayvan olduğunu kabul etmez. Çünkü her insan vehminin (zannının) çocuğudur. Ve bu sebeple vehmine göre hareket eder. Hâlbuki vehim şüpheden ibarettir ve kesin olmayan bilgi anlamına gelir.
***
“Dünya nedir?” diye kendime soracak olsam sanıyorum ilk cevabım “aldanış yurdu” olduğudur. Biteviye insanın kendine kandırmak için bahaneler bulduğu ve bu bahanelere gönüllü kandığı bir serap… Yani göründüğü gibi olmayan. Ne kendimizi ne de dünyayı hiçbir şekilde kemali ile anlayıp yorumlayamıyoruz.
Bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz “İçinde resim, köpek ve cünüp bulunan eve melek girmez” buyuruyor. Hadisin zahiri manası açık. Bu sebeple şerhe ihtiyacı yok. Ama Şeyh Abdullah Dihlevî hazretleri bu hadisi şerifi şöyle yorumluyor: “Sufiyye ilme itibar eder. Her ayet-i kerimeden ve hadisi şeriften ibret alıp kendi maksatlarına uygun bir manayı çıkarırlar. Kendi davalarına delil yaparlar. Onun için ben de hadis-i şerifin manasını bu minval üzere açıklayacağım. Hadis-i şerifteki evden murat gönül, köpekten murat hırs, resimden murat masivaya ait suretler ve şekiller, rahmet meleklerinin inmesinden murat ise, rahmet-i ilahiyyeye ait feyizlerin ve nurların gelmesidir. Buna göre, hadis-i şerifin manası, içinde hırs köpeği ve masiva suretleri bulunan gönül evine rahmet-i ilahiye feyzi ulaşmaz ve envar-ı ilahiye gelmez.” O halde sormadan edemeyeceğim, kim kalbinde yani kalp evinde hırs köpeği yetiştirmek ister?
***
İmam Gazali hazretleri keşif ehlinden (veli) bazısının şeytanı bir leşe konmuş ve insanları o leşe çağıran bir köpek suretinde gördüğünü ve şeytanın önündeki leşin dünyanın misâli olduğunu söyler. Şeytanın ana özelliği insanı kandırmasıdır. Günahları süsleyip püsleyip insana güzel gösterir ve insan da güzele olan tutkunluğu sebebiyle söz konusu günaha düşüverir. Burada biraz düşünmeliyiz. Çünkü şeytanı dışarıda arayıp duranın eli boş kalır. Bilakis şeytan, insanın damarları içinde dolaşmakta ve kanıyla birlikte akmaktadır. Bu haliyle aslında şeytan insanın süfli arzuları ve kötü hallerine denk gelmektedir. Ama kim içinde şeytan taşıdığını kabul etmek ister ki! İstemez çünkü kimse kötü biri olarak anılmak istemez ve bu sebeple her yaptığı günaha bir bahane bulup içindeki şeytanı adeta meleğe dönüştürür. İnsan kendini kandırmada son derece mahirdir.
***
Ebu Talib el-Mekkî hazretleri bir rüyasını şöyle anlatıyor: “Dünyayı bir leş, İblis’i ise bir köpek şeklinde gördüm. İblis onun peşinden koşmaktaydı. Yukarıdan bir ses de şöyle diyordu: Sen benim köpeklerimden birisin. Bu da benim yarattığım bir leştir. Senin Ben’deki nasibin işte budur. Her kim onun hakkında seninle mücadele ederse, seni ona musallat ederim. Bundan anlaşılan şudur ki dünya, İblis’in mekânıdır. Kim dünyada bir yer edinirse, edindiği dünyalık kadar İblis de onun üzerinde hâkimiyet kurar.”
***
Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri dar bir sokaktan geçerken ıslak bir köpek önüne geçer ve silkelenir. Sıçrayan suların üstüne gelmemesi için Bâyezîd-i Bistâmî hemen elbisesinin eteklerini toplar ve geriye doğru hamle yapar. Bu durum üzerine köpek dile gelip: “Eteğine benden bir damla değseydi onu bir kova su ile yıkar ve temiz hâle getirebilirdin! Fakat eteklerini devşirip kendini benden pak ve üstün görmekle içine düşürdüğün kibir kirini yedi deniz ile temizleyemezsin!” der.
Sulhi Ceylan