Derisini Değiştiren Yılanın Hayreti 11

Tasavvufta, dervişin beşeriyete ait her türlü esaretten kurtulması, nefsinin zincirlerini kırması,  irade olarak sadece Allah’ı bilmesi ve dünyevî endişelerden soyunmasına “hürriyet” denir. Hürriyet kişinin nefsini dizginlemesini ve masivadan, yani heva ve heves uğruna yapılan işlerden elini ve kalbini çekmesini ifade eder. Bu sayede derviş, kuş misali manevi âlemlerde kanat açabilir. Elbette bu ulvî makam kişiye Hakkın bir hediyesidir.

Hürriyet, tevhidin hakiki olarak yaşanması sonucu elde edilir. Öfkesine, şehvetine ve gururuna esir olan bir insanın hürriyetten bahsetmesine imkân yoktur. Çünkü bu sıfatlar kalın duvarlar gibi olup, kişinin hürriyete ermesine engel olurlar.  Zira hürriyetin tersi esarettir ve esaret kişiyi olduğu yere bağlar.

Tasavvuf büyükleri hürriyeti üçe ayırır:

1- Avamın (halkın) hürriyeti, nefsin yönelişlerinin (şehvetin) esaretinden kurtulmayı ifade eder.

2- Havassın (seçkinlerin) hürriyeti, kişinin iradesinden yani her türlü isteğin esaretinden kurtulmasını ifade eder. Böyle kulların iradesi bu hürriyet ile Hak Teâlâ’nın irade-i külliyesinde fani olur. Yani Rabbi ne hükmetmişse ona razıdır, kendisi kendi adına bir şey dilemez, istemez.

3- Havvassu’l-Havassın (seçkinlerin seçkini) hürriyeti: Böyle kullar Hakk’ın nurlarına gark olmuşlar dolayısıyla her türlü şekil ve eserin esaretinden kurtulmuşlardır. Yani bu âlemin sınırlayıcı bağlarından sıyrılmışlardır.

***

Dervişler hürriyeti, özümüzle aramızı açan, kalbimizin varlığını unutturan, kısaca Allah’a ulaşmamızı engelleyen her şeyin üzerimizdeki baskısından kurtulmak olarak ifade eder. Zira nefsinin her dediğini yerine getiren özgür değildir, bilakis nefsinin zindanlarında vakit geçiriyordur.

Ahmed er-Rifaî hazretleri: “Hürriyet zühd ile elde edilir. Zâhid, dünyaya karşı esaretten kurtulmuş olduğundan her şey karşısında hürdür.” buyurur.

***

Kul ile Allah arasında yetmiş bin perde vardır. Bu perdelerin tamamı kula aittir. Zira hiçbir perde Allah’ı perdeleyemez. Hem fâni nedir ki Bâki olana perde olsun! Perde kulun gözündedir. Kul ibadet ve taatıyla bu perdeleri birer birer kaldırabilir. Dolayısıyla perdeler kulun idrakinden kalkar.

İmam Tehânevî (rh.a.) perdelerin zulmanî (karanlık) ve nuranî (aydınlık) olarak ikiye ayrıldığını söyler. Zulmanî perdeler bedenin zulmetinden, nuranî perdeler ise ruhun nurundan kaynaklanır.  Yine Tehânevî, nefsin perdesinin şehvet ve lezzet, kalbin perdesinin Hakk’ı düşünmekten uzak kalmak ve aklın perdesinin ise kendine has manalarla oyalanmak olduğunu söyler.

***

Nefsinin kusurları ve masivaya ilgisi sebebiyle Allah’a yakınlaşamayan kişinin duyduğu acı ve kedere tasavvuf lisanında hüzün denilir. Hüzün hakikati arayan dervişin kabz (tutulma, darlık) halini ifade eder. Fakat olumsuz görünen bu halin içinde de imkânlar vardır. Dervişin kendini yetersiz görmesini, kınanmış bir özgüvene kapılmamasını, kendini hesaba çekmesini sağlar. Tasavvuf yolunda nefsinin kusurlarından ötürü hüzünlenmeyenler kınanmış ve ‘derviş hüzünlenmediği için hüzünlenir, ağlayamadığı için ağlar’ buyurulmuştur. Yani hüznü olmayan derviş henüz hamdır, pişmesi gerekir.

Tasavvuf ehli hüznü de ikiye ayırır. Birincisi, hata ve günahların sebep olduğu hüzündür ki bu avamın (halkın) hüznüdür. İkincisi, kalbinin bir an mâsivâya dalmasından ötürü duyulan hüzündür ki, bu da havâssın (seçkinlerin) hüznüdür.

***

İbn Arabî hazretleri: “Derviş, kendisiyle oturan bir kimseden bir an ayrılıp veya bir nefes yüz çevirip sonra o kişiye tekrar döndüğünde, ‘Muhtemeldir ki o, ilahî nazardan bir nazar elde etmiştir ve bununla bu nazardan daha yücesi kendisine hâsıl olmuştur’ der. Tazim ve hürmetle onunla karşılaşmaya hazırlanır. Bu, dervişlerin Allah’la birliktelik adabındandır.” buyuruyor.

Allah her an yeni bir tecellidedir ve tecelliler asla tekrar etmez. Bu sebeple etrafına dikkatli bakan derviş Allah’ın her an yeni bir tecellisine şahit olabilir. “Her gördüğünü Hızır bil” düsturu sebebiyle derviş başkalarına nazaran kendini küçük görür ve karşısındaki kişiye hürmet gösterir.

***

İstanbul’da son devrin önemli irfan ve tefekkür simalarından Ahmed Sadık Efendi, Allah dostlarının kitaplarından faydalanmak için dikkat edilmesi gereken hususları şöyle ifade eder:

Evliyaullahın eserlerini abdestli olarak okumak gerekir. Eseri okumaya başlamadan, Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v.) ve eserin müellifinin ruhlarına bir Fatiha okunursa bir manevi irtibat ile feyz-i ilahî hâsıl olur. Böylece eser okunurken karşılaşılabilecek müşküller çözülür. Buna rağmen anlaşılmayan hususlar olursa, inkâr edilmemeli, heybeye atıp vakti zamanı beklenmeli. Vakti zamanı gelince de anlaşılamayan hususlar birer birer anlaşılır.

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Çaylak Hekim , 19/08/2017

    Sulhi Ceylan’dan tasavvuf derlemesi niteliğinde, kısa ve öz bir kitap bekliyoruz.

  • septik , 18/08/2017

    eyvallah derviş kardeş, eyvallah.

  • sinan önel , 18/08/2017

    eyvallah. dervişliğin yolları ve güzelliği kelimelerinde güzel bir anlam bulmuş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir