Hüzün, yağmur gibi inerken odama, kendi derinime çekilmiş çaresizliğin kollarında uyumaya çalışıyordum. Radyom, uyumamı sağlar diye hafiften açıktı. Derken Emre Aydın’ın Hoşçakal şarkısı çalmaya başladı ve şarkı ile uykuma elveda derken, şarkının beni götürdüğü dehlizler içimde büyüdükçe büyüdü. Şarkının içimde büyüttüğü mânaları ve kalbimde açtığı yaraları yazmadan edemedim.
Vatanından kopartılan ve ayrılığın acısını gönül diliyle feryat eden ney, şarkının altından kendini hissettiriyor. Neyzen Ercan Irmak’ın o güzel nefesi, ayrılık acısı çekenlerin veya bir zamanlar ayrılık sokağından geçmiş olanların kalplerindeki kapanmış yaraları sızlatıyor.
Aşkın yeri insan vücudunda kalptir ama kalpte kalmaz. Tüm vücudu ele geçirir. Şarkıda da âşık, kalbine sesleniyor. En değer verdiği, her şeyden sakındığı, önüne geleni içine alamayacağı kalbine…
“Sen hiç görmedin”(ah güzel kalbim) diyerek kalbine sitemde bulunuyor. “Niye görmedin?”
Hâlbuki kalbin bunda bir kabahati yoktur. Bir kalp ne kadar temiz, ne kadar masivadan uzak olursa olsun içine bir kez aşkın nârı düşmüşse bütün yolları kapanır. Çünkü aşk kalbi kendine esir eder. Kalp aşk için vardır, dolayısıyla kalpten çıkan her kan hücresi aşkla temizlenip yayılır tüm vücuda. Kalp zaten aşkı bekler bir ömür boyu, onun yolunu gözler. Onu bulduğunda, âlemi fethetmiş sanır kendini.
“Su vermeye benzedik
Plastik çiçeklere
Hiç görmedin”
Yalnız bu şarkıda ne yazık ki kalp yanlış çiçeği içine almıştır. Dışarıdan gerçek gibi görünen fakat güneş çıktığında yönünü çeviremeyen, su döktüğünde yapraklarını açmayan, kokusuz, köksüz sevgiyle nefreti ayırt edemeyen sahte bir çiçeğin aşkına esir olmuştur. Hâlbuki ne kadar da çok benzetmiştir gerçeğine…
“Ah kalbim;
Sen hiç görmedin
Dans ettik durmadan
Kırık camlar üstünde…”
Eğer kalbiniz suni çiçeklere açtıysa kapılarını, eliniz kesildiğinde acısını sonradan hissettiğiniz gibi sonradan çıkacak olan acıyı tahmin bile edemezsiniz. Hz. Hasan’ın, zevcesinin elinden ufalanmış cam kırıkları dolu suyu içip nasıl iç organları parçalandıysa ve Hz. Hüseyin, onu kollarına alıp “Ne oldu Hasan sana?” dediğinde “İçim yanıyor Hüseyin içim yanıyor” deyip bunu kimin yaptığını nasıl söyleyemediyse… Kalbinizi de bu plastik çiçekler bin bir noktadan kanatır, acıtır; bu acı hayatınız boyunca sizin pranganız olarak kalır ve siz bunu kimseye söyleyemezsiniz…
“Sen öyle sana benzeyen her şey gibi
Erirken avuçlarımda
Ben unutuyorum…”
Kalp bu acıları çekerken âşık yine devreye girer. Buna mecbur kalır. Çünkü vücudu yaşatmak için bir iradeye ihtiyacı vardır insanın.
Akıl seslenir kalbe; “Ey kalp, ben sana demedim mi? Yeter artık gör bu sahteliği; canını yakar, kanatır her yerini. Sen kendin gibi zannediyorsun ama bu suni bir çiçektir ve bunun kalbi yoktur. Yapma! Yazık edersin hem kendine hem bana. Beni de eritme bu ateşte, bu kalbi taştan yapılmış çiçek için yok etme her şeyini… Bak ben unuttum. Sen de gel unut çıkar at dışarıya!”
Akıl seslenir seslenmesine de, kalp bu, akıldan almaz ki ilhamını.
“Hoşçakal
Olacaklar sensiz olsun
Daha durmam boşluklarında
Ben Unutuyorum”
Fakat kalp unutamaz çünkü unutmak kalbin vasıfları arasında yer almaz. İşte akıl ve kalbin ayrılık noktası… “Hoşçakal ey kalbim eğer sen bu çiçeği unutamıyorsan, bu vücudu ayakta tutmak için ben seni unutacağım ve kalp merkezli bir bedenden akıl merkezli bir vücuda geçiş yapacağım. Bundan sonra bu insan duygulara değil, benim irademe göre hareket edecek. Ve sen oyunun kalan kısmında görev almayacaksın…”
Evet, insan kalbi yorulduğunda ışıklar söner. Mevla önümüzü aydınlatacak bir ışık daha vermiştir insanoğluna; akıl. Onunla eskisi gibi olmasa da devam ederiz yolumuza.
“Sen hiç görmedin
Baştan böyle yazılmış
Yok kimsesi kimsenin
Hiç kimsenin”
Gerçekte kalp insanın en iyi habercisidir. Eğer bir insanın kalbi masivadan uzaksa kalbinden daha iyi haberi ona kimse iletemez. Ne televizyona ne gazetelere ihtiyacı vardır bu insanın. Kalp anlar neyin ne olduğunu ama bir türlü kabul de etmek istemez. Aşka karşı duramaz, çünkü bu duyguyu bir an dahi olsa biraz fazla yaşamak ister. Bu dünyada hiçbir şeyden alamaz ondan alacağı hazzı, bunu da iyi bilir. Aslında kalp, kendi gibi bir kalbi bulamayacağını, bu zor yolda kendine yoldaş olacak, yalnızlığını giderecek olanın bir çiçek olamayacağını iyi bilir ama ümit eder ve hiçbir zaman ümidini yitirmez. Çünkü yaşama sebebidir bu onun, gerçek aşka varma yolunun mecazi aşktan geçtiğinin farkındadır.
“Sen hiç görmedin
Sonu baştan yazılmış
Bitti bitti bitti kelimelerim.”
Ah kalbim sen bir türlü anlamadın, sonunu gördüğün halde haberini aldığın halde bir türlü anlamak istemedin. Sana kelimelerle söylenecek her şeyi söyledim, sen yine de anlamadın. Kalp işte anlamaz ki kelimelerden. Çünkü kalbin lisanında kelimelere yer yoktur.
Aşk bir savaştır belki de. Galibinin olmadığı. Ya da aşk bir olgunlaşma sürecidir. Her acı kendimizi tanımamıza mihmandarlık eder. Ve aşk; ne olursa olsun istenendir. Sonu acı görünse de.
Recep Serinkanlı