Çözülemeyen Yaş Problemleri

Genç kimdir? Gençlik nedir? Genç ve gençlik kavramları ile yaş olgusu arasında nasıl bir ilişki var? Böyle sorular üzerine düşünmenin insanı yavaş yavaş içine çeken bir tılsımı var. İnsan içinde bulunduğu durumlar hakkında kolayca hayal kurabildiği halde düşünmekte zorlanır. İlk bakışta kolay ve zihin jimnastiği kabilinden gözükse de kazın ayağı öyle değil. Çünkü gencim ve gençlik dönemimi yaşıyorum. Tıpkı balığın içinde bulunduğu suyun farkında olmaması gibi ben de bulunduğum dönemin tam olarak bilincinde olduğumu ileri süremem. Balığın içinde bulunduğu suyun mahiyetine varabilmesi için birkaç saniyeliğine de olsa suyun içinden dışarıya zıplayıp suya dışarıdan bakması gerekir. Ben de kendi sınırlarımı zorlayıp kendime dışarıdan bakma gayreti içerisindeyim. Bulunduğum dairenin dışarısına çıkıp olduğum yerin koordinatlarını belirlemeye çalışıyorum. Genç ve gençlik bağlamıyla beraber düşünülsün ya da düşünülmesin yaş olgusu yaratılmış olmanın en doğal sonuçlarından biri. Var oldukça yaş olgusuyla hemhal olmaya devam edeceğiz. Biliyorum ki varlığın hakikatine varmak çok az kişiye bahşedilen bir lütuftur. Kendimi benliğimden azat etmediğim sürece var olmayla mündemiç olan bu üç kavramın künhüne varamayacağımın da bilincindeyim. Ama yine de bu kavramları binek atı yapıp bir yerlere varmaya çalışmalıyım. Başaramamak denememekten daha değerli.

Genç; birikimsiz kişi olarak tarif edilebilir. Çünkü tecrübe ettiği yılların sayısı azdır. Gençlik ile yaş kavramını yan yana getirdiğimde zihnime bir muammaya işaret eden şu sorular sökün ediyor: İnsanoğlunun yaşlandıkça aynı olgulara farklı manalar vermesi nasıl gerçekleşir? Biz olgulara yaşımız üzerinden bakıp mı şekil veririz yoksa olgular bize yaşımızın süzgecinden geçip mi gelir? En özet şekliyle yaş kavramı olgulara bakışımızda durağan bir rol mü oynar yoksa dinamik mi? İnsanın olgulara yaşını aksettirmesinden ziyade olguların insanın yaşına has algılama ve anlamlanma biçimleriyle insana ulaştığını düşünüyorum. Çünkü insanın olgulara yaşı üzerinden bakması olguları istediği şekilde budayıp ya da yontup şekil vermesinden başka bir anlam ifade etmez. Bu bakış bizi yaş kavramına yaklaştırmaz tersine uzaklaştırabilir.Yaş, insanın tüm duyularını çepeçevre sarmış tecrübeler halesidir. Görünmez bir süzgeçtir. Olgulara asla dokunmaz, dolayısıyla pasiftir. İnsanın kendisine herhangi bir duyuyla ulaşan veriler bilgiye evrilirken, yaş, onları şekil ve içeriklerine uygun tecrübe veya sezgi kalıplarına döker. İnsan bu süreç vesilesiyle elde ettiği işlenmiş verileri bir ayna olarak kullanarak olgulara değer ya da önem atfeder veya etmez.

Gençlik, bana insanın önüne gelen açmazları açıklığa kavuşturduğu nispette karanlığa gömmeyi adet edindiği dönem gibi geliyor. Kişinin bu dönemi verimli geçirmesi dağınık tecrübelerine yön verecek yatağı bulup bulamamasıyla doğrudan ilgili. İnsanın beyni ile zihninin aynı yaşta olmayabileceği akıl baliğ olan herkesçe fark edilebilir. Bu farkındalık modernitenin yabancılaştırıcı ve dayanılması zor baskısına karşı koymaya çalışan bireyin gençlik kavramını genç görünümlülük ve yüzeysel meraka sahip olmakla eş görmesini engeller. Toplumdaki gençliğin genç görünümlü ve meraklı olmanın bileşkesinden oluştuğuna dair yaygın kanaat düşünüldüğünde tespitimin doğruluğu ortaya çıkacaktır. Mesela meraklı olmak o kadar övülüyor ki maymun iştahlı olma tehlikesinden hiç bahsedilmiyor ya da insanlar genç görünümlü olunca sanki böyle bir doğa kanunu varmış gibi ruhlarının genç olduğunu iddia edebiliyor. Halbuki bir eğilimde haddi aşmak o eğilimin zıddına inkılap etmesine sebep olur. İstikrarsız ve yüzeysel meraka sahip olmakla genç görünümlülük tam tersine en büyük yaşlılık alametlerindendir. Ama irfandan yoksun ve çocuksu bir yaşlılık. Bu yüzden eskiyip de olgunlaşamamanın büyük bir dram olduğunu düşünüyorum.

Yaş kavramının zihnimde beni heyecanlandıran bir tanımı yok ama ‘yaratılıştan bu yana yıl birimiyle ölçülen zaman dilimi’ tanımının şu an en anlaşılır olanı olduğunu düşünüyorum. Yer, mekan için neyse yaş da zaman için odur. İnsan mekan içinde uçmayı başarabildiğinden beri gözünü zaman içinde uçmaya yani yolculuk yapmaya dikti. Yani zamanı mekansallaştırmak istiyor. İnsanlık mekan içinde bir yerden diğer bir yere gidebildiği gibi zaman içinde bir yaşından diğer bir yaşına gitmeyi arzuluyor ve bunun için çalışıyor. Zaten bu arzu bile mekan ile yer arasındaki ilişkinin zaman ile yaş arasında olduğunu kanıtlamıyor mu? Yeryüzünde var olup da yaşı olmayan hiçbir şey yoktur. Yaş, varlığın doğal sonucudur. İnsan oksijensiz birkaç dakika da olsa yaşayabilir ama zamana sürtünmeden yaşaması olası değildir. İnsanın zamana sürtünerek yıllanmasına yaşlanma diyorlar. Doğru. Herkes yaşlanır ama maalesef herkes yaş almakta o kadar mahir değil. Yaşlanma için hayatın içinde olmak yeterlidir ama yaş almak bilinçli bir eylemdir. Bunun için çaba gerekir. Yaş almanın sonucunda tecrübe halelerine yani olgunluğa erişilir. Olgunluk, hayretin yerini derinlik ve kavrayışa bırakmasının zorunlu ve doğal sonucudur. Bilgeliğe ulaşanlar bu yolun öneminin hakkını hep teslim etmişlerdir.

Genç, gençlik ve yaş kavramları arasındaki ilişkiye bir bütün olarak bakıldığında birbirini etkileyen yanlış anlama ve anlaşılmaların olduğu görülür. En başta insanın heterokronik bir varlık olduğu unutuluyor. İnsanların mizaçlarında yalnızca 21. asra ait öğeler yok. Olamaz da. Tasavvur dünyalarında sadece bulundukları dünyanın olduğu söylenemez. Ve her insanın kendini ait hissettiği kültürel coğrafyanın da günümüze ait olduğu iddia edilemez. İnsanın hayal dünyası, düşünce dünyası ve bulunmak istediği coğrafyanın izdüşümlü olarak aynı zamana denk gelmesi çok zor bir ihtimal. Yaştan bahsedilirken insanın sadece annesinin karnından dünyaya adım atışı hesaba katılıyor. Örneğin düşüncelerimi, benden önce düşünmüş kişilerin zihinlerinden mayalamış olmam zihnimi birkaç yüzyıl ya da binyıl yaşlı hale getirebilir. Aynı şekilde hayal dünyamda henüz dünyada esamesi okunmayan ve birkaç yüzyıl ya da binyıl sonra gerçekleşebilecek bir dünyada olmam beni henüz doğmamış hale getirebilir. Tüm benliğimle kendimi bu dünyaya adamış ve bu çağı kuşanarak yaşıyor da olabilirim.Bu durumda yaşım sorulduğunda kaç yaşında olduğumu söylemeliyim? Yaşımı biyolojik ya da fizyolojik olarak mı hesaplamalıyım? Veyahut henüz doğmama yüzyıllar mı var? Yoksa hepsinden de öte tüm insanların gördüğü ortak rüyayı görüyor ve sadece uyandırılmayı mı bekliyorum?

Muhammed Furkan Kâhya

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Ahmet Emin Güzelyurt , 14/06/2020

    ‘İnsanın zamana sürtünerek yıllanmasına yaşlanma diyorlar.”Örneğin düşüncelerimi, benden önce düşünmüş kişilerin zihinlerinden mayalamış olmam zihnimi birkaç yüzyıl ya da binyıl yaşlı hale getirebilir.’

    En son gençliğimde ziyaret ettiğim siteyi yıllar sonra ziyaret ettiğimde karşıma çıkan güzel bir yazıdan aklımda kalanlar.. Yolun açık olsun genç yazar…

  • sumernazan , 07/06/2020

    *zıt inkılap * çocuksu yaşlılık *en büyük dram anahtar kelimelerinin geçtiği paragraf için teşekkürler Sayın Yazarımıza.
    Gökte uçan kuş denizi
    Denizde yüzen balık gökyüzünü anlatamaz
    Kalan kısmını unuttuğum ortaokulda yazmış olduğum bir şiircikten. Kayıp o defter ortada yok. Kalan tuttuğum defterlere baktım da karalama defteri adeta. Maymun da iştahlıymışım. Bir sayfaya bir cümle yazıp beğenmemiş miyim yoksa çabuk mu sıkılmışım da kendimi başka bir sayfaya atmışım bilmem çocukluk işte. Yalnız dualar yazmışım bugün anladım da anlatabildiğim kadar o defterde yazılı dualar tutmuş ben o duaların tuttuğu günlüğüm belki de. Hiç günlük de tutamadım sadakatsizlik var takvimlere, serde; günü gününe yazamadım ya şu ömrümde bir kerecik. kısa bir zaman önce bıraktım özlediğim çocukluğumu . Hakkım olmadığını düşünüyorum ellerimizden tutacak çocuklarımız varken onların içindeki olgun insanlar tutuyor bizi ayakta. Bırakmasınlar nolur!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir