Bu Pazar Farklı Pazar

Türkistan Hatıraları – 3

Çocukken en sevmediğim şeylerden birisi sofra kurulurken bakkala gitmek ve pazarda anneme yol arkadaşlığı yapmak zorunda olmamdı. Haftada bir gidilen pazarlara annemle gitmek tam bir işkenceydi. Çünkü annem, pazarın bir ucundan girer diğer ucundan çıkardı ama kesinlikle bir şey almazdı. Zira bu bir keşif gezisiydi. Önce ne var, ne yok ona bakar ve fiyat etiketlerini hafızasına kazırdı. Sonra ikinci kez pazarı gezer, bu aşamada bazı şeyleri alır, bazılarını üçüncü tura bırakırdı. Üçüncü turdan sonra ancak eve dönebilirdik. O yüzden en sevdiğim pazar alışverişleri hep babamla olurdu. Babam pazara daha girer girmez gözüne kestirdiği ilk tezgâhtan ne alacaksa hepsini alırdı. Bulamadığı şeyler için de ikinci tezgâha bakma zahmetine dahi girmezdi.

Şimdi “Türkistan hatıralarıyla çocukken gidilen pazar turlarının ne alakası var?” diye sorabilirsiniz. Pazar stajını memlekette yaptıktan yıllar sonra Türkistan’a gidince, ben de burada kendime yeni bir strateji geliştirdim. İlk zamanlar pazarı keşif amacıyla içinde ne var ne yok diye baştan ayağa gezdiğim doğrudur. Ama benim stratejim pazarı birkaç kez dönmek üzerine kurulu değildi. Ne lâzımsa, pazarda nerede olacağını öğrendiğim için hemen oraya gider önüme çıkan ilk tezgâhtan alır ve dönerdim.

Türkistan’da, öyle öğrendiğiniz her türlü pratik çözümleri kullanamazsınız. Çünkü coğrafya sizden bu kadar uzak olunca bazı kurallar, kaideler, pratik yollar da değişiyor. Kimisi size yabancı geliyor, kimisi de onlara. Eski Sovyet coğrafyasında pazar yerlerinin görüntüsü hep birbirine benzer. Bir tanesini görünce üç aşağı beş yukarı birçoğunu görmüş gibi olursunuz. Gerçi bu dediğim, binalar ve şehirler için de geçerli ama biz konunun o tarafını sonraki yazılara bırakalım.

Tezgâhların üzerinde müşterisini bekleyen meyve ve sebzelerin perişan durumuna bakarak bir an şaşırırsınız. Zira o malları satan insanın, tezgâhtakilerden daha da perişan bir hâlde olduğu gün gibi ortadadır. Tezgâhtarlar çoğunlukla soğuktan çatlayan elleri yara bere içinde kalmış kadınlardır. Sanırsınız ki seferberlik çıkmış da erkekler askere alınmış. Gözünüze değen on tezgâhtan yedisinde kadın tezgâhtarlar vardır. Et satılan bölüme geçtiğinizde de kadınları bu kez kasap olarak görürsünüz. İstisnasız hepsi, eski Alman gülle atma takımındaki sporcu hanımlar gibi güçlü kuvvetlidirler. Siz daha etin hangisini alacağım diye bakarken, gözünüzün değdiği her parçaya hızlıca satırı indirmeye başlarlar. Hani almayacak olsanız bile bu hızlı ve kuvvetli satır darbeleri sizi yeterince ikna etmiş olur. Hemen “Ya aslında et de hiç fena değilmiş” demeye başlarsınız. Sonra bir bakmışsınız hiç hesapta yokken elinizde iki kilo et eve doğru yol alıyorsunuz.

Eti alınca size sıvı yağ da gerekecek. O zaman hadi bakalım yağ almak için pazarın diğer tarafına. Buradan kaç defa yağ aldıysam hepsini bir litrelik olarak aldım. İlki hariç tabiî. Çünkü o zaman mevzuyu çözememiştim. Alışverişe dalınca meseleyi anlatmayı unutuyor insan. Efendim, burada beş litre yağı daha ucuza almak isterseniz tek seferde almamanızı öneririm. Çünkü beş litrelik yağ 600 tenge (Kazak para birimi) ise, bir litrelik yağ 100 tengedir. Normalde bir litreden beş tane alırsanız pazarlık yapmadan 500 tengeye yağın sahibi olursunuz. Ama Türkiye’deki gibi pazar alışverişi yapacağım diye dolaşırsanız yağı 100 tenge daha pahalıya alırsınız.

Bir gün bir arkadaşım pazarda meyve sebze türünden bir şeyler alıp eve geldi. Kendi kendine gülüp anlatmaya başladı: “Pazardan sebze alınca bir iki çeşit de meyve alayım dedim. Bir arkadaşla birlikte tezgâhlara bakıyoruz. Derken bir tanesinden mandalina, portakal almaya başladık. Bizim alışveriş yaptığımız tezgâhın yanındaki tezgâhta iki kilo elma kalmış, diğer meyvelerin hepsi satılmış. Arkadaşım buradan bir kilo elma alınca kalan bir kiloyu da ben almak istedim ve ‘O kalanı da bana ver’ dedim. Yoksa iki saat onu satmak için orada öyle bekleyecek, yazık adama diye düşündüm. Elmaların sahibi de bana ‘Bunları satamam. Sana bunları satarsam ben akşama kadar ne satacağım? Burada neyi bekleyeceğim?’ demez mi?” Bize ne kadar garip gelse de her şeyin mekanik olduğu Sovyet kalıntısı bu coğrafyada pazarcının yaptığı normal karşılanıyordu.

Bir de buralarda bir şey alacaksanız, size küçük bir tüyo vereyim. Normalde aldığınız şeyin ücreti 110 tenge tutsa, satıcının işini kolaylaştırmak için ona 200 tenge verirken bir de 10 tenge uzatırsınız. Böylece para üstü verirken pazarcı bozuk para aramasın. Bunu, burada yapmayın! Çünkü ben yaptım, istisnasız parayı uzattığım her tezgâhtar yüzüme tuhaf tuhaf baktı. Yanlış verdiğimi söyleyenler de oldu, o bozuk paraya ihtiyaç olmadığını söyleyenler de. İhtiyaç yok diyen de diğer tezgâha gidip yine bozuk para aradı, o başka tabiî.

Türkistan’da hemen bütün alışverişlerde böylesi bir tavırla karşılaşmak mümkündür. İki ekmek alıp 100 tenge uzatsanız da bakkal mutlaka hesap makinesinden 20 tengeden 40 tenge ödeneceğini hesap etmek mecburiyetindedir. Size hesap makinesinin ekranında 40 görmeden asla o ekmeği vermez.

Davut Bayraklı

Gurbette Öğrencinin Ütüsünden Radyo Yaparlar
Her Şey Ortak, Tuvaletler Dâhil!

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir