Bir Trajedinin Tablosu

Suyun suya benzemesi gibi tarihin tarihe benzemesine kaç defa şahit olduk? Kaç defa, tarihte kilit taşı konumunda olan insanları anlayamadık? Fertler ya da cemiyetler için zaman ve şartlar daha da kötüye gitmeye başladığında geçmişi yâd etmemiz sadece nostaljiye olan özlemden kaynaklanmıyor elbette. İçinde büyük bir yara izi, kocaman pişmanlıklar da barındırıyor.

Osmanlı’nın hatta dünyanın gördüğü son “Büyük Sultan” olan İkinci Abdülhamid Han ve onun hal’ edilmesi meselesi de her daim üzüldüğümüz, ah vah ettiğimiz olayların başında gelir kanımca. Zamanında onu anlayamayan Osmanlı aydınları, vefatından sonra hakkında mersiyeler yazmak, Sultan için güzellemelerde bulunmaktan çekinmemiş. Kimisi derin pişmanlıklardan kimisi de sonrasında yaşanan elim acıların bıraktığı üzüntülerden kaynaklanıyordu galiba.

27 Nisan 1909’da Yıldız Sarayı’nda Büyük Mabeyn’de karşısına çıkan garip bir heyet Sultan’a “millet seni azletti!” derken bunun hangi millet olduğunu elbette söylemediler. Sultan’ın huzuruna çıkıp bu cümleyi kuranlar aslında bir mizanseni oynuyorlardı; her şey adeta baştan sona kurgulanmış bir tiyatro oyununu andırıyordu. Sultan’ın tahtan indirilmesi için Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Meclis’e verdiği teklifle başlayan olaylar, zorla alınan hal’ fetvasının Meclis’te oylanması gibi bir garabet izah edilecek türden değildi. Mecliste bulunan mebuslar müspet oy vermeye yanaşmayınca Talat Paşa devreye girerek muhaliflerin ayağa kalmasını istediğinde de koca Meclis’te sadece Rum Yorgiyadis Efendi kalkıp “Yazıktır, günahtır!” deme cesaretini göstermişti. Sonrasında da “Alçak, hain, mürteci!” nidaları eşliğinde karga tulumba Meclis’ten dışarı atılmıştı.

Bu kaba hatlarıyla resmetmeye çalıştığımız hal’ hadisesinin ilk bölümüydü. Bir de ikinci bölümü var ki, orada yaşananlar daha da trajiktir. Belki de bu yüzden son halife Abdülmecid Efendi, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın hal’ edilmesinin tablosunu yapmış ve o anı hafızalarımıza fırça darbeleriyle, bir daha çıkmamacasına kazımıştı. Ressamlığıyla bilinen Abdülmecid Efendi, bu hadisenin tablosunu yaparken olayı yaşayanlardan, bizzat görenlerden dinlemiş hatta küçük bir canlandırma da yaptırmış ve sonrasında da tuvalinin başına geçip “II. Abdülhamid’in Hal’i” isimli tablosunu bitirmişti.

Bir Anın Tabloya Dönüşmesi ya da Hal’

Abdülmecid Efendi’nin tablosu, Yıldız Sarayı’nda Mabeyn-i Humayun’da beş kişilik heyetin, Sultan’ın huzuruna çıkmasını ve hal’ kararını tebliğ etmesini resmediyor. Tabloya baktığınız zaman hal’ bildirisinin okunması esnasında heyette bulunan Emanuel Karasso, sağ eliyle ceketinin altındaki silahını tutuyor. Diğer üyelerden olan Aram Efendi ise iki elini önünde bağlamış, Arnavut Esad Toptani, hal’ kararını okuyor ve sağ eli hareketli olarak çizilmiş. Gürcü Arif Hikmet ise ellerini iki yana salmış bir durumda resmedilmiş. Resimdeki son kişi olan Mabeyinci Cevad Bey ise heyete İttihat ve Terakkî Cemiyeti tarafından atanmıştı.

Sultan’ın huzuruna hal’ edildiğini bildirmek için çıkan bu isimlerin belli noktalarda ortak özellikleri vardı. Sadece bir resimde, bir ressamın başarısıyla yan yana gelmiş kişiler değillerdi. Heyeti oluşturan kurul tarafından özenle seçilen bu isimlerin içlerinden bazıları Yahudi bazıları da masondu. Özellikle Emanuel Karasso, Selanik’te bulunan Risorta Mason Locası’nın Üstad-ı Azam’ı idi. Saltanatı boyunca Osmanlı devletinin sınırları içinde masonik yapılara izin vermeyen, faaliyetlerini mümkün mertebe engellemeye çalışan Abdülhamid Han, hal’ edildikten sonra Selanik’te bir Yahudi köşkü olan Alatini Köşkü’nde mecburi ikamete tutuldu. Burada muhafazasına memur edilen Debreli Zinnur’a bir gün “Bana en çok dokunan, bu Mason taslağı Yahudi’nin hal’ kararını tebliğ edişi olmuştur” demişti.

Abdülmecid Efendi ve Sanat Anlayışı

Son Osmanlı halifesi olarak bilinen Abdülmecid Efendi, her şehzade gibi çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim almıştı. Resme karşı artan merakı üzerine sarayda özel dersler almış, resim sanatıyla profesyonel olarak ilgilenmiş ve başarısı yurt dışında da yankı bulan bir ressama dönüşmüştü. Bunun bir örneği olarak “Tarih Dersleri” adlı tablosunun Paris’te 1914 Salonu Sergisi’nde sergiye kabul edilmesini gösterebiliriz. Yine Abdülmecid Efendi, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin bir süre fahri başkanlığını yapmış ve cemiyete mali destek sağlamıştı.

Bir ressam olarak Abdülmecid Efendi’ye değerlendirdiğimizde, resimlerinde işlediği konu yelpazesinin oldukça geniş olduğunu görürüz. Hanedan mensuplarını, Osmanlı ve Fransız aydınlarını, tarihî konuları, hayvan betimlemelerini ve alegorilerini içeren çok sayıda resim yapan Abdülmecid Efendi, portre çalışmalarında da bulunmuş ve bunları yaparken de canlı model kullanmış. Üslup açısından tablolarında akademik geleneğin bilincinde olduğu yorumu yapılsa da bu durum 1914’ten sonra değişmiş, bu tarihten sonra tablolarını daha serbest fırça darbeleriyle yapmaya başlamış. Bazı tablolarında ise fotoğraftan kareleme tekniğini kullanmış.

Bir Sahneyi Tabloyla Hafızaya Kazımak

Abdülmecid Efendi, Sultan Abdülhamid Han’ın hal’ edilmesi hadisesini de biliyor ve bu olayı tarihin hafızasına kazımak istiyordu. Şu an için Dolmabahçe Sarayı’nda sergilenmekte olan bu tabloyu yapabilmek adına, tabloyu yapmadan hemen önce hal’ sırasında orada bulunan herkesi sarayına davet edip onlarla tek tek konuşmuş. O anda nerede ve nasıl durduklarını bizzat kendilerinden dinleyerek öğrenmiş. Bunu yapmasının nedeni de, o dönemde resim tekniği olarak fotoğraftan kareleme yönteminin kullanılmasıydı.

Abdülmecid Efendi, tüm bilgileri aldıktan sonra tuvalin başına geçmiş ve tablosunu yapmıştı. Tabloya baktığımız zaman heyette bulunan iki kişi arasında en ilginç simaya sahip gayrimüslim iki milletvekilinden birisi olan Emanuel Karasso idi. Karasso’nun duruş şekline baktığımızda, Sultan’ın huzurunda, sanki bir aleti göğsüne sokacakmış gibi durduğunu söylemiştik. Durumu bizzat Karasso’ya soran Abdülmecid Efendi, ondan ilginç bir cevap almış: “Ben, Abdülhamid Han’ın atıcılıktaki maharetini biliyordum. Onun elinin cebinde olduğunu görünce, her iki elinde birer tabanca olduğunu düşündüm. Bende de var fikrini vermek için böyle bir hareket yaptım.”

Davut Bayraklı

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Fatma , 28/04/2020

    Ayşe Sultan, “Babam Abdulhamid” kitabında, hal ‘in tebliği esnasında babasının asla ellerinin cebinde olmadığını, esasen kimseyi de huzurunda elleri cebindeyken karşılamadığını, Halife Abdülmecid Efendi’nin de bunu bilmesi icap ettigini ve ne maksatla bu şekilde resmettigini anlayamadığını izah etmiştir.

  • İhsanbul , 31/12/2018

    Davut Bayraklı okumayı özlemişim. Yüreğinize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir