Yerçekimi kadar gerçek bir olgu varsa sanırım o da “yolçekimi”dir. Neden yollarda olduğumu kendime hiçbir zaman tam olarak açıklayamadım. Yolculukları, dünyanın kapısını çalmak için yaptığım hazırlıklar olarak görüyorum. Zaman ve mekândan sıyrılabilmek ve dolayısıyla bilinen anlamıyla hızdan uzaklaşabilmek umuduyla yol alıyorum. İlerlemek için eksiklik hissetmek gerekir. Fazlalıklarımdan kurtulamadığım için bir türlü aslıma ulaşamıyorum ve bu durum bana kendimin eksikliğini şiddetli bir şekilde hissettiriyor. “Yolçekimi”, yürüyebilmek için hangi fazlalıklarımdan kurtulmam gerektiğini gösteriyor. Adımlarımı çime, toprağa, çakıla, buza göre farklı atmazsam neler olabileceğini öğretiyor. Yine “Yolçekimi”ne kapıldığım bir zamanda yolumuz Safranbolu’ya düştü.
Amasra-Karabük Yolu “Âşıklar yolu” olarak bilinir. Yakın geçmişte ününün artmasından dolayı “Ağaç tüneli” olarak isimlendirilmeye başlandı. Birkaç kilometre uzunluğundaki çift şeritli bu yol hepimizi şaşkınlığa uğrattı. Anlatıldığından daha güzel olan çok az yer vardır. Burası da böyle nadir yerlerden birisiydi. Aracı sağa çekip yolu dikkatle izlemeye başladık. Farklı açılardan ışınların çarptığı yapraklar rasgele istiflenmiş düğün lambalarını andırıyordu. Gündüz vakti olmasına rağmen yeşilin çiğ rengi asfaltı bize unutturmuştu. Asfalt buraya bir güzellik katmıyordu ama bu ağaçlar elbirliği etmişçesine yolun çehresine güzellik katmıştı. Hatıra fotoğrafları çekinirken bile istemsizce sağa sola bakıyorduk. Yapraklara çarpa çarpa yere vuran ışıklar gölge oyunu oynuyordu. Uzun süredir ilk kez beklenmedik bir sevinç yaşamıştım ama nereye gidersek gidelim veda edeceğimizi bildiğim için sevincimi içime gömdüm. Eminim ekibin diğer üyeleri de benzer şeyler hissetmiştir.
Safranbolu’nun simgelerinden birisi Yörük Köyü. Burası ilçe merkezine göre daha yüksek bir düzlüğe kurulmuş. Konakları hâlâ sağlam ve ayakta. Bu binalar taş ve kerpiçten yapılmış alt katları alçak, üst katları yüksek tavanlı iki ya da üç katlı evler olarak tarif edilebilir. Yumurta akı, keçi kılı, çamur ve saman kullanılarak elde edilen harç ara katların duvarlarında ve tavanlarda kullanılarak konak böceklerden korunmak istenmiş. Ayrıca bu malzemelerin mevsime göre ev sıcaklığını artırıp azaltma özelliğinin olduğunu belirtmekte fayda var. Bu köyün en meşhur yapısı Sipahioğlu Konağı. Sahibi Filiz teyze kendine has üslubuyla sizi bilgilendiriyor. Kişi başı üç lira konak ziyaret ücreti aldıktan sonra tabiî. İlk gidişimde ziyaretim kısa olmuştu ama bu sefer kızılcık şerbeti içmek için ufak bir masada oturduk. Amerikalı bir turist ortaokul çağındaki kızıyla tam karşımızda oturuyordu. Birkaç dakika da olsa iletişim kurma imkânımız oldu. Californialı hanımefendi coğrafyamızı merak ettiğini ve gezmeye devam edeceğini söyledi. Filiz teyzeye bazen dozunu aşan misafirperverliğinden ötürü teşekkür ettikten sonra artık merkeze geçme vaktimiz gelmişti.
Safranbolu’nun içi yürüyerek çok rahat gezilebileceği için ilk önce Mencilis Mağarası ve Tokatlı Kanyonu’nu ziyaret etmeye karar verdik. Mağara ziyaretimiz verimli geçti denilemez. Rehberimiz işini profesyonelce yaptığını sanan bir amatördü. Verdiği sayısal bilgiler çelişkilerle doluydu. Mevcut işletme sahibinin buraya önem verdiğini ama daha önceki işletme sahibi yüzünden zarar gördüğünü malumat yüklü cümleler kurarak anlatmaya çalıştı. Milyon yıllarla ilgili tutarsız veriler ağzından hiç düşmedi. Hâlbuki laf kalabalığı yapmadan sadece gerekli bilgileri vermiş olsaydı bizim de bulunduğumuz grup için daha verimli bir zaman dilimi olabilirdi.
Akşama doğru Tokatlı Kanyonu’na geçtik. Kışın kapalı olan merdivenlerin bir kısmı onarılmıştı. Aşağıdaki kafeye ek olarak inerken sağdan devam eden merdivenlerin olduğu bölümde bir kafe daha açılmıştı. Ahşap malzeme yoğunluklu olarak kullanıldığı için göze hoş gelmeyen görüntüler yoktu. Kanyona inildiğinde ağaca bir salıncak kurulduğu görülüyor. Derenin dokusu bozulmadan kurulan ufak köprülerin fotoğraf meraklıları için güzel bir arka plan oluşturduğunu söyleyebilirim. Kanyonun ziyarete açık son bölümünde içinde atlar bulunan kulübeler mevcut. Görevli eşliğinde ata binebiliyorsunuz. Yağmurlu havalardan sonra buraya gideceklere bot giymeleri tavsiye edilebilir. Zira kanyon sulak bir toprak yapısına sahip olduğu için toprağın kuruması normale göre daha uzun sürüyor. Yine kanyonun hemen girişinde seyir terası mevcut.
Safranbolu’ya geldiğimizde güneş batmıştı bile. Saat Kulesi’nin dibinde seyyar tezgâhımızı açıp bir şeyler atıştırdık. Ardından meşhur Arasta Pazarı’na gittik. Burası için Safranbolu’nun kalbi denilebilir. Her misafirin yolu bir kez olsun buradan geçer. Akşamı burada beraber geçirmeye karar verdik. Girer girmez mekânın cazibesine kapıldık. Köşede gözlerden uzak bir yere kurulup kalabalığa sırtımızı döndük. Herkes birer birer yaralarından çıkardığı dikiş iplerini masanın üzerine atıp hikâyesini anlatmaya başladı. Ara ara gözümüz dükkân pencerelerinin önlerine iliştirilen kitaplara kaysa da ilgimizi masanın dışına taşırmamayı başardık. Zamanın şakası yoktur. Asla durmaz, sürekli geçer. Biz de zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. İlerleyen saatlerde kalacağımız otele döndük. Yarın Sinop yolcusuyduk. Sabah ola hayrola deyip ışıkları kapattık.
Muhammed Furkan Kâhya