Bir Eski Zaman Hikâyecisi: Mustafa Kutlu

Kadim geleneğimizde anlatıcıların yeri toplum olarak önemsenmiştir. Onlar bize Hz. Ali cenklerini, Hayâtüs Sahâbe’yi, Dede Korkut Hikâyelerini, Zaloğlu Rüstemi, Ferhat ile Şirini, Kerem ile Aslı’yı ve Leyla ile Mecnun’u anlatarak içimizde kimi zaman cengâverliği, hüznü, acıyı, aşkı, imanı şahlandırarak bu topraklarda anlam üretmemize ve bu anlamları ileriki nesillere aktarmamıza yardımcı olmuşlardır. Bu gün hikâyecilerin yaptığı bu anlatı geleneğinin devamı olarak okunabilmektedir. Her hikâyeci eğildiği, görülmesini istediği konuyu hayatla bütünleşik bir halde, kimi zaman kurgusal, kimi zaman imajlarla süsleyerek işlemektedir. Hikâye kaleme almak demek aslında hayatları konu edinmektir. Hayatları konu edinen isimler edebiyatımızda pek çoktur fakat bazılarını anmamak olmazsa olmazdır.

Romanın Batı’da ortaya çıkıp bütün dünyaya yayılması kültürel bir etkileşim sonucu olmuştur. Bir “burjuva destanı” olarak anılan romanın minimalize edilmiş hali olarak tanımlanabilen “öykü” özellikle doğudaki anlatı geleneğinin ürünleri olan menkîbelerle birleşerek “hikâyeleşmiştir”. Bugün öykü ve hikâye her ne kadar/genellikle aynı anlamda kullanılsa da aslında farklı biçimsellikler sergilemektedirler.

Ömer Seyfettin ile teorik olarak konuşulmaya başlanan hikâye türü kapsamında kalem oynatan birçok isim anılabilir Türk edebiyatı adına. Sait Faik, Sabahattin Ali bunlardan bazıları. Bugün bu isimlere Mustafa Kutlu’yu da dâhil etmek mümkündür.

Mustafa Kutlu 6 Mart 1947’de Erzincan’ın Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğmuştur. Babasının mesleği nedeniyle çocukluğu genellikle seyrüsefer halinde şehirden şehire dolaşmakla geçmiştir. Hayatı anlamaya başladığı yaşlarda, Kemah’ın Kamerik nahiyesinde, yörenin ünlü beylerinden Sağıroğulları’nın geniş bir arazi ortasındaki kır evinde oturmaktadırlar. Bu ev Kutlu’nun hayatında önemli bir yer tutar (Ayvazoğlu, 2013:200). Bu dolaşmalar daha sonra Uzun Hikâye olarak karşımıza çıkacaktır. Şehirden şehre sürekli bir seyrüsefer halinde olan ailede göç başat bir kavram iken aidiyet, özel mülkiyet gibi kavramların oluşması ise belirli bir zaman almıştır. ‘Sefer der vatan’ demiş bir derviş gibi sürekli mekân değiştiren Kutlu ailesinin küçük çocuğu Mustafa bu dolaşmalar neticesinde hikâyelerine materyaller toplamıştır. Sarıoğulları’nın evinde büyüyen Mustafa, kırla, göçmen kuşlarla, ağaçlarla, çiçeklerle büyüdüğü için bunların isimlerini tek tek öğrenecek, daha sonra da eserlerinde bunları kullanacaktır. Seyrüseferleri babanın emekli olup Erzincan’a yerleşmesiyle sona erer. Yerleştikleri ev 1939 depreminden sonra yapılmış, elektriksiz fakat sağlam bir prefabrik evdir. (Ayvazoğlu, 20130:200)

İlk sağlam arkadaş çevresini de burada edinir. Düşünce hayatına katkı sağlayacak düşünceleri de bu dönemde okuduğu eserlerden edinmiştir. Ortaokul sıralarında babasını kaybeder. Halde çalışır, sebze meyve indirir. Kazandığı parayla sinemaya gider genellikle, ilgi alanı ise yerli filmlerdir. Ayrıca futbol tutkusu vardır. Sıkı bir Fenerbahçelidir. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi imtihanlarına girmek niyetiyle İstanbul’a gider. İlk uzun yolculuğu, İstanbul’u ilk görüşü yaptığı bu seyahatledir. Akademi’nin daha kapısında paniğe kapılan ve o kapıdan içeri adım atmadan önce bir şeylerden soyunmak gerektiğini hisseden Erzincanlı Mustafa, kapağı Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne atar. (Ayvazoğlu, 2013:204) Üniversite hayatı onda yeni ufuklar açar. Resme meraklıdır, bu dönemde de kendini geliştirir.

Üniversitedeki hocaları Niyazı Akı, Kaya Bilgegil, Orhan Okay ve Selahattin Olcay gibi, her biri kendi sahasında birini olan hocalar, güçlü bir entelektüel çevrenin oluşmasını sağlamışlardır. Mustafa Kutlu’nun edebiyata bulaşması için bütün şartlar hazırdır; fakat Kutlu’nun resme ilgisi devam etmektedir. Hatta iki arkadaşıyla birlikte Halk Eğitim Merkezi Salonu’nda sergi bile açar. Ancak, bir gün Orhan Okay Hoca’nın odasında Hareket Dergisinin sahibi Erzurumlu Ezel Erverdi’yle karşılaşacak ve önünde yepyeni bir ufuk açılacaktır. (Ayvazoğlu, 2013:204) Hareket Dergisi, Nurettin Topçu önderliğinde oluşmuş bir dergiden çok okul gibi hareket eden bir düşünce hareketidir. Hareket, toprağa bağlılık, sosyal adalet, seviyeli sanat ve yüksek bir fikir zemini teklif etmekte, üstelik bütün bunların Müslüman kalarak da mümkün olduğunu göstermektedir. Yani belli bir sosyal tabana mensup genç bir adamın bütün arayışlarına cevap veren bir platformdur. (Ayvazoğlu, 2013:205) Hareket Dergisi’ne önce çizimleriyle katkı sağlar, bunu öyküleriyle devam ettirir. Okulunu ‘Sait Faik’te Plastik Unsurlar’ konusundaki bitirme teziyle tamamlar.

İlk eserinden son eserine kadar aynı derdin farklı yansımalarını, farklı yaşantılar üzerindeki etkisini gözler önüne seren Mustafa Kutlu, günümüzde çağın rengini bir çağ eleştirisi yaparak ortaya koymaktadır. Onun sürekli Anadolu’ya çağıran bir sesi vardır, Anadolu’ya o medeniyetler beşiğine çağrıdır bu.  Durmadan, yorulmadan. Sürekli hareket halinde olmanın adıdır Mustafa Kutlu’da bu çağrı. Tıpkı Nurettin Topçu’da öğrendiği gibi. Temel felsefesi “hareket felsefesidir.” Çünkü “Var olmak, düşünmek ve hareket etmektir.” (Topçu, 1999:15) Anlatı geleneğinin bir devamı olan eserlerin Kutlu’daki serüveni nevi şahsına münhasır bir biçimde ilerleme göstermiştir.

İlk öykülerinden son öykülerine kadar bu duruş bozulmamış, aynı dert üzere öyküleri yazmaya devam etmiştir. Onun derdi birey üzerinden toplumdur. Her ne kadar derdini bireylere -hikâyelerdeki karakterlere- yaslandırsa da temel derdi toplumladır. Kutlu, hikâyelerinde sokakta her daim karşılaşabileceğimiz fakat görmezden geldiğimiz kişilerle bizi buluşturur. “Başka bir deyişle yıllardır, yok sayılan, taşıyamayacakları yükler yüklenen, bu yapılırken düşüncesi sorulmayan, klişeden öteye geçmeyen geniş yığınlar” (Çoruk, 2013:41) ile buluşturur bizi. Onları önce zihin dünyamıza ardından hanelerimize misafir eder, sosyal algımızı onları anlayabilecek, onların da bizler gibi insanlar olduğu durumuna getirir. İnsanlar arasındaki artık bir uçurum haline gelmiş farklılıklar, bazılarını ön plana çıkartırken bazılarını da görülmeyen duruma soktu. Bu insanlar “80’li yıllardan itibaren Mustafa Kutlu sayesinde kendilerini ifade etme imkânı buldular. (Çoruk, 2013: 41) Bu bakımdan Mustafa Kutlu bir nevi bu insanların sesi oldu.

Kendine bir kilometre taşı olarak gördüğü “dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir” ayetince bu oyun ve eğlence hayatının bariz örneklerini insanların önüne koyan Kutlu, insanda hak ve hakikat ekseninde bir “kendilik bilincinin” oluşmasına katkı sağlamaktadır. Bugün artık bir hikâye ekolü olan Kutlu’nun yayınlanmış 25 öykü kitabı ve 6 deneme eseri mevcuttur. Ayrıca sinema ve dizi çalışmaları mevcut olup Türk Edebiyatı Ansiklopedisi’nin hazırlanması yönünde büyük emekleri olmuştur. Nurettin Topçu’dan devraldığı “Hareket” düşüncesinin yeni nesillere ve daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayan Kutlu,  yakın bir zamanda da Dergâh üssünü genç isimlere devretmiştir.

ESERLERİ:

Ortadaki Adam, 1970.

Gönül İşi, 1974.

Yokuşa Akan Sular, Dergâh Yayınları, 3.Baskı, İstanbul, 1994.

Arka Kapak Yazıları, Dergâh Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1995.

Sır, Dergâh Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1998.

Hüzün ve Tesadüf, Dergâh Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1999.

Akasya ve Mandolin, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1999.

Beyhude Ömrüm, Dergâh Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2002.

Tufandan Önce, Dergâh Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2006.

Yoksulluk İçimizde, Dergâh Yayınları, 9. Baskı, İstanbul, 2009.

Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı, 2. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2009.

Bu Böyledir, Dergâh Yayınları, 9. Baskı, İstanbul, 2010.

Zafer Yahut Hiç, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2010.

Chef, Dergâh Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2011.

Hayat Güzeldir, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2011.

Yoksulluk Kitabı, 4. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2011.

Uzun Hikâye, Dergâh Yayınları, 29. Baskı, İstanbul, 2012.

Anadolu Yakası, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2012.

Şehir Mektupları, 7. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2012.

Ya Tahammül Ya Sefer, Dergâh Yayınları, 15. Baskı, İstanbul, 2013.

Mavi Kuş, Dergâh Yayınları, 20. Baskı, İstanbul, 2013.

Rüzgârlı Pazar, Dergâh Yayınları, 11 Baskı, İstanbul, 2013.

Menekşeli Mektup, 10. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013.

Kapıları Açmak, 11. Baskı,  Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013.

Huzursuz Bacak, 8. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013.

Sıradışı Bir Ödül Töreni, 3. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013.

Vatan Yahut İnternet, 3. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2014.

Dem Bu Demdir, 2. Baskı,  Dergâh Yayınları, İstanbul, 2014.

Nur, 7. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2015.

Hesap Günü, 1. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2015.

Bilal Can

Mustafa Kutlu portresi: Melike Dadak

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir