Baştan Ayağa Türkçe

Türkçenin Başı

Beyin, göz, kulak, burun, dil gibi pek çok organlarımız başımızda bulunduğundan vücudumuzu yöneten başımızdır. Bu yüzden bir topluluğu veya bir işi yöneten kişi baştır, reistir. Baş eğmek itaat, başkaldırmak ve baş çekmek ise isyan belirtisi: “Baş çeken her serkeşin def’ine vâcibdir kıyam” demiş, Fuzûlî. Saygı baş ile gösterilir. El öpülür başa konulur bu yüzden; biri emir veya ricada bulunduğunda cevaben baş üstüne deriz. Başı yukarıda olan dürüsttür, dik başlı olansa inat. Evlenenin başı bağlanır; eşine. “Baş başa, baş da şeriata bağlıdır.” Yani baş, bir başa bağlı olsa da, her (Müslüman) başın bağlı bulunduğu merci şeriattır. Baş, önceliği ve önemi ifade eder: Her şeyin başı sağlık deriz mesela, en önemli düşmanımızı baş düşman olarak niteleriz.  Baş, öznenin yerine zamir olarak kullanılır: Başımıza belâ gelir, başımız derde girer, nihayet başımızın çaresine bakarız. Baş başa vereceğimiz yakınlarımız varsa sorunlarımızla başa çıkmakta zorlanmayız. Başlamak ve başarı kelimeleri baş’tan türemiştir. Bir işin başladığı gibi biteceğine inananlarımız vardır. Başlamak bitirmenin yarısı olarak görülür. Baş taşı, mezar taşıdır.

 

Türkçenin Yüzü

Yüz, bedeni temsil eder. Yüzün kızardığı, karardığı ve ağardığı durumlar vardır. Yüzün kızarması hayâyı, kararması rezalet ve zilleti, ağarması ise muvaffakiyeti gösterir. Yüz insanın içini ele verir; insan yüzünden okunur. Utandığımızda yüzümüz yere geçecek gibi olur; bir şey söylemeye yüzümüz tutmaz. Utanmaz kişinin ise yüzüne tükürsek yağmur yağıyor zanneder, yüzünün derisi kalındır. Yüzünü şeytan görsün der bazıları, biz demeyelim. Yüz verdiğimiz şımarır, yüz bulunca astarını ister, verdiğimize vereceğimize pişman eder bizi; yüzümüz ekşir, sirke satmaya başlar ve yüzümüzden düşen bin parça olur. Yüz yüze gelmekten kaçınırız o kişiyle; yüz göz olmak istemeyiz. Yüzümüze gülenin arkamızdan ne işler çevirdiğini merak ederiz. Mert olanın yüzü pek olur, hayır demeyi bilmeyenin yüzü yumuşak. Suç yüze vurulur, hatta çarpılır. Kızdığımız birini, yüzüne gözüne dursun diyerek kargışlarız. Güzel birinin yüzüne bakmaya ise doyamaz, hatta kıyamayız; bazen uğruna yüzsuyu dökeriz ki, gözyaşıdır. Nitekim yüzsuyuna hürmet edilir. Efendimizin (s.a.v.) yüzü suyu hürmetine af dileriz bu yüzden.

 

Türkçenin Gözü

Yüz bedeni temsil ettiği gibi göz yüzü, gözbebeği ise gözü temsil eder. İnsan, yüzünden okunduğu kadar gözünden de tanınır. Göz, gözden utanır. Müsamahalı olan göz yumarken, dikkatli olan gözlerini dört açar. Uyanıkların gözü açıktır ama kimseye göz açtırmazlar; gözlerine karasu inse bile! Beğendiğimizde gözümüz kalır. İnsaflı ve cömert biri göz hakkımızı vermekten gocunmaz. Sahip olmak istediğimize göz koyar veya göz dikeriz. Önemsiz bulduğumuzu göz ardı ederken önemliyi göz önünde bulundururuz. Kontrol etmek için göz hapsine alır, korumak için göz kulak olur, korkutmak için gözdağı veririz. Fikir edinmek için göz atar yahut göz gezdiririz. Göz kararıyla değerlendirme yapar; tereddüt duyduğumuz şeyi tekrar gözden geçiririz. Gözümüz dalmayagörsün, bir misafir çıkagelir. Gözü doymayanın, gözü dışarıda olur; Allah ıslah etsin! Gözümüz arkada mı kaldı? Telafisi mümkün olabilir. Ya gözümüz açık gidersek? Vay hâlimize!

 

Türkçenin Eli ve Ayağı

Hareketlerimizin büyük kısmını el ve ayakla îfâ ve ifade ederiz. Eli ayağı dolaşan hareketlerini şaşırır, eli ayağı çözülen hareket edemez. Muhtaç birine el ayak olabilene, ne mutlu! El de ayak da sayıp dökmekle bitmeyecek anlam zenginliğine sahip. Cömerdin eli açık, cimrinin eli sıkı, parasızın eli dar, hırsızın eli uzun olur. Ayak direyen inatçı, ayak sürüyen gönülsüz, ayak yapan dalavereci, ayak kaydıran tertipçidir. El açan dilenci, el bağlayan hürmetkâr, el veren ehil, el alan izinli, el uzatan yardımcı, el basan yeminli, el çeken ilgisizdir. El emeği gibisi yoktur. El işte göz oynaşta değil, el işte göz hazrette gerektir. Eli armut toplayan kişiyi tekdir, ayağını taştan esirgemeyen kişiyi takdir etmelidir. Değil mi ki; ayağı karıncalı olan iffetsiz, ayağı çarıklı olan kurnaz, ayağı üzengide olan gitmeye hazırdır. Âgâh ol: Eli cebinde olan vermek, eli belinde olan vurmak, eli kulağında olan varmak üzere! Eliyle verip ayağıyla arayanlardan olma. Verdiğinin elle tutulacak tarafı kalmaz yoksa. Elinin hamuruyla erkeğin işine ve dahi elinin kiriyle kadının işine karışma. Gerisi hallolur. Allah elden ayaktan düşürmesin; ayaklar baş, başlar ayak olmasın yeter ki!

Feyyaz Kandemir

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Cüneyt Dal , 14/10/2020

    Bu ne güzel bir yazıdır böyle! Derim ki Feyyaz Kandemir yazılarını Türkçenin lezzetine varmak için toplu bir şekilde iki kapak arasında görmek ve okumak bizim hakkımızdır.

    • Feyyaz Kandemir , 14/10/2020

      Eyvallah dostum, teveccüh buyurmuşsun. Henüz kitap bütünlüğüne ulaşacak bir verim ortaya koyabilmiş değilim. İnşallah gerçekleştirmek istediğim iki üç kitap projesi var, bu tembellikle çıkmaları 10 yılı bulacak gibi:) Asıl mesele Celâl Kuru’nun hikâyelerini kitaplaştırması. Okurlarından bu hususta kendisine baskı yapmalarını rica ediyorum.

    • gizli örgüt , 14/10/2020

      Nihayet sesimizi duyan vicdan sahibi bir edebifikir yazarı çıktı! Celâl Kuru meselesi iyice sarpa sardı, vakit daralıyor, okurlarsa çaresiz… Bazı okurların kitaptan falan ümidi kesip küçürek de olsa bir hikayenin yolunu gözlediklerini duyuyoruz, nasıl acınası bir halde olduklarını varın siz düşünün!
      Adamlarımızsa malum yazarın tehdit altında olduğunu ve olası siber saldırılardan siteyi korumak için suskunluğunu sürdürdüğünü söylüyorlar. Ne yazık ki artık elimizden edebifikir’i yöneten üst akıllara seslenmekten başka şey gelmiyor… Bu vahim duruma kayıtsız kalmamalarını, eğer işin içinde gerçekten de tehdit, rüşvet, şantaj gibi pis oyunlar varsa bize sadece isim vermelerini rica ediyoruz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir