Ayasofya Camisinin duvarlarını süsleyen büyük hat levhaları Padişah Abdülmecid Efendi zamanında yapılan onarımlar esnasında dönemin ünlü hattatlarından Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından göz nuru dökülerek yazılmıştır. Bu büyük yuvarlak hat levhalarında klasik bir şekilde Allah (c.c.), Hz. Muhammed (s.a.v.), sırasıyla dört halifemiz ve peygamber efendimizin torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a.) adına tanzim edilmişlerdir. Levhaların ahşap olan askıları son derece dayanıklı ve hafif bir ağaç olan ıhlamurdan yapılmıştır. Bunlar dışında camii süsleyen mihrap kısmında çeşitli Osmanlı Sultanları döneminde yapılmış, Hattat Mehmed Yesari ve Şeyhülislam Veliyüddin Efendiye ait çalışmalar ve istifler de vardır. Yalnız Ayasofya’nın en meşhur hatları bu yuvarlak levhalardır ki bilindiği kadarıyla elle yazılmış dünyanın en büyük hat levhalarıdır.
Seyyid Kazasker Mustafa İzzet Efendi, devlet adamı olması yanında besteciliği, hattatlığı, neyzenliği ve şairliği ile de tanınmış çok yönlü bir sanatçıdır. İmparatorluğun en uzun yüzyılı olan 19. yüzyılda o günün sanat ve siyaset dünyasında oldukça etkili bir şahsiyettir. Osmanlı’nın medeniyet merkezi kabul edilen İstanbul başta olmak üzere Kahire ve Bursa gibi şehirlerde yer alan binaların (cami, medrese, okul, çeşme) pek çok levha ve kitabelerini yine o yazmıştır. Özellikle nesih ve sülüs yazıların da kendisine üstat olarak şeyhi Hafız Osman’ı ayrıca belirtmek gerekir. Bugün İslam Dünyasında en çok sevilen ve benimsenen hattat pek aşikârdır ki Hafız Osman’dır. İzzet Efendi’nin manevi hocasının Hafız Osman olması işinde ne kadar usta olduğuna dair bize bir ipucu vermektedir. İzzet Efendi ta’lik yazıyı ise gerçek hocası Hattat Yesarizade’den öğrenmiş ve uygulamıştır. İzzet Efendi’nin hattatlığındaki büyük ustalık bilindiği için sarayda şehzadelerin hat dersleriyle de ilgilenmesi istenmiştir.
İzzet Efendi, musiki ile uğraştığı yıllarda Cedit Tarzı makamı bulmuş ve icra etmiştir. Bu makamda pek çok peşrev ve semaide hazırlayıp bizzat padişah II. Mahmut huzurunda çeşitli fasıllar hazırlamıştır. Müzik bilgisini dönemin ünlü üstatları olan; Delalzade, Şakir Ağa, Suyolcu Şakir Efendi, Basmacı Abdi ve Kömürcüzade Hafız Mehmet Efendi gibi meşhur kimselerden almıştır. Müzik ve neyzenlikte ustalığı bir ölçüde Kadiri dergâhına mensup bir aileden gelmesiyle de ilgilidir. Hatta ölümüne yakın bir ara II. Mahmut onu Kadiri dervişleri gibi giyinmiş bir vaziyette görmüş ve bir ölçüde sitem etmiştir. Bunun üzerine İzzet Efendi yine fasıllara bir neyzen olarak katılmaya devam etmiştir.
İzzet Efendi en fazla; sülüs, nesih, celi sülüs ve ta’lik türlerde hat eserleri yazmıştır. Özellikle celi‘de kendine özgü bir üslubu vardır. Bu üslup gözü rahatsız etmeyen rüzgârda kıpırdayan yapraklar misali hafif dalgalanan bir yazıdır. Ayasofya’nın hat levhalarına bakıldığında bu dalgalı ve gözü okşayan üslup sizi kendisine hemen bağlar. Yazdığı harfler adeta zikreder. Kendisi bu üslubu geliştirmede büyük oranda maneviyatta şeyhi olarak gördüğü Hafız Osman’a çok şey borçludur.
Ayasofya’da yazdığı büyük hatların çapı yaklaşık sekiz metre civarındadır. Bu büyüklükte harfleri belli bir üslupta ve hatasız olarak yazmak gerçekten büyüleyici bir yetenek işidir. Hülefa-i Raşidin yazıları da yine aynı ebatta ve tek parça olarak yazılmıştır. Kubbede yer alan ‘Nur’ suresinden ayetlerde bizzat onun eseridir. Bu ayetlere baktığınızda tasnif gözünüzde adeta cennet bahçelerinde akan bir ırmağı çağrıştır ve izleyene bir sonsuzluk âlemi etkisi yapar. İzzet Efendi’nin bunlardan başka İstanbul Üniversitesi, Hırka-i Şerif Camii, Bursa Ulu Camii, Yahya Efendi Türbesi ve Kasımpaşa Camiinin duvarlarını süsleyen hat levhaları vardır. İbnülemin Mahmud Kemal İnan, ‘Son Hattalar’ eserinde 300 civarında bilinen hilye ve levhasını tespit etmiştir. ‘Son Hattatlar’ da Mısır’daki Kavalalı Mehmed Ali Paşa türbesinde yer alan ta’lik sure-i dehr’in de İzzet Efendi tarafından yazıldığı bildirilmektedir.
Bunlardan başka İzzet Efendi; Topkapı Sarayı’nın hazine dairesi, Selimiye Kışlası, Çemberlitaş’taki Bezm-i Âlem Valide Sultan Mektebine, Kadıköy’deki İskele Camii ve Yenikapı Mevlevihane’si gibi bilinen bilinmeyen pek çok yere çeşitli kitabeler yazmıştır. Yetiştirdiği öğrencilerde onun izinden gitmiş ve bizim medeniyet mührümüz olan birçok kamusal eserin duvarlarını hüsn-ü hat eserleriyle süslemişlerdir. İzzet Efendinin en meşhur talebeleri içinde; Muhsinzade Abdullah, Şefik Bey, Zühtü Efendi, Vahdeti Efendi, Mehmet ilmi Efendi, Hasan Rıza Efendi ve Zekai Dede gibi zatlar zikredilebilir. İslami Kaliografi ya da bilinen adıyla hat sanatımız belli bir üslup dâhilinde yapılan bir soyutlama, işaretlere anlam verme, ahenk ve hüner işidir. Ayasofya’nın hat levhaları bu sanatın zirve noktalarından birisi olması hasebiyle Müslümanların sanattaki estetik üslubunu gösteren en nadide örnekler içinde yer alınır. Allah (c.c.) kaleme yaz deyip, kaleme yemin etmiştir. Bu yemin hat sanatının ne kadar önemli bir şey olduğunu anlamamız açısından bize yeterde artar bile.
Fatih Sultan Mehmet Han’ın bir yadigârı olan Ayasofya Camiindeki hat eserlerine dair İbnülemin Mahmut Kemal İnal Bey hüzünlü bir hikâyeyi “Son Hattatlar” isimli eserinde şöyle zikreder: “Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmış Allah (c.c.) ism-i celali, peygamber efendimiz ile halifeleri ve Haseneyn’i ihtiva eden bu elvah-ı celile, bir takım kıymet bilmez kişilerce caminin müze yapılması maksadıyla indirilmiş ve bir kenara konulmuş hatta indirilirken bazı yerleri zedelenmiştir.” Fatih Han, bu camiin vakıf senedinde bizzat camiye zarar verenlere ya da başka bir maksatla kullanacaklara beddua etmiştir. Buna rağmen cami Batılılara yaranmak için müzeye dönüştürülmüş ve camiin cami olduğunu gösteren yazılar sökülüp dışarı atılmak istenmiştir. Ancak levhaların çok büyük olması sebebiyle kapılardan dışarı çıkarılamamıştır. (Sanki İzzet Efendi bunu düşünerek bu derece büyük yapmıştır o levhaları) Levhaları bir kenarda atıl vaziyette gören İbnülemin üzülmüş ve tekrar asılması için müze müdürüne talepte bulunmuştur. Müze müdürü Ramazan Bey, ‘Param yok, olsa asarım’ demiştir. Bunun üzerine tadilatla ilgilene mühendis Ekrem Bey ve bazı zenginler parayı temin etmişler ve hat levhaları onarılarak tekrar yerlerine asılmıştır. İnşallah bir daha bu levhalar yerinden inmez ve Ayasofya tekrar cami olarak açılır da ecdadın duasına mazhar oluruz. Ayasofya, kesinlikle bir müze değil bir ibadethanedir ve camii olarak kullanılması daha doğru bir davranış olacaktır.
Beyaz Arif Akbaş
2 Yorum