Bilal Can, insanı, kendi meselesini unutan tuhaflığı anlattı…
***
Yüzde ellisi bağımsızlığını ilan ederken diğer yüzdelik kısmı esaret altında kalmaya gönüllü bedenimi sürükledim bu gün. Dağlar arasından, pazartesilerden, kaldırımlardan, yağmurlardan, küf kokan, mazot kokan, lağım kokan sokaklardan koşar adım ilerledim.
Üzerimde ulus devletin tek tipleştirici kıyafeti. Mahalle aralarından, artık mahalleliğini yitirmiş binalar arasından geçtim. Red düşüncemi uygun adımıma yedirdim. Uygun adım yürürken ayağıma aklım takıldı. Bunu dememeliydim.
Zihnimde berrak şarkılar akıyordu o sıra. Olağan dinliyordum, olağan bir biçimde içimden içten içe, dinliyordum. Dinlemek ama çalmayan bir müziği, ritmini içimden uydurduğum kaç şarkının geçtiğini ben de tahmin edemiyorum.
İçimde yaşayan müzisyeni öldürdüm, kendi gerçeğiyle yüzleştirip tarihin arka odalarına gömdüm. Bir cani olduğumu mu belirttim. Hayır. Bu bir itiraftır. Bu bir intizardır. Çünkü insan sürekli bir şeyleri öldürmeye meraklıdır. Çimeni, geceyi, sessizliği, açlığı, yalnızlığı… Çünkü insan bir şeylere odaklandığında bir şeyleri de yerinden eder. İnsan, kendisiyle meselesi olan ve bu meselesiyle kendisini de unutan tuhaflık.
Kendine şarkılar söyleyebilmeli insan. Bunu en ciddi yanımla söylüyorum. Herkesin bir şarkısı olmalı. Bunu içinde büyüterek, yaya yayıla söyleyerek, bunu marşa çevirerek, içindeki isyan meşalesini yakarak, dönebilmek için, gelebilmek için bir şarkısı olmalı insanın. Bir şarkısı olabilmeli. Çünkü şarkısı olmayan birinin döneceği bir şarkısı olmayacak. Bir şehre girerken tüm olağanlığıyla ağzında bir şarkısı olabilmeli insanın.
Şehre olağan gücümle giriyorum. Zorlayarak. Bir şehre girmek, olağanlığın belirginleştirilmesi ile ispatlanabilir. Bir şehre girmek onun tüm damarlarında dolaşan kanına ortak olmaktır. Caddelerden, bulvarlardan, çıkmaz sokaklarından hesap sormaktır.
Şehrin vanalarını kapatmışlar. Artık akmıyor caddelerden eylem yüklü, inanç dolu göğüsleriyle, marşlarla varlığını ispata yeltenenler. Artık herkes biraz kapitalist, biraz yaşama derdinde. Biraz kendi dünyasını kurgulamakla meşgul, biraz daha para biriktirmekle…
Ödenmeyen faturaların yüzde kaç gecikme faizine girdiğinden, kesilecek suyun, sönecek ocağın hesabından ayıklanır saçları eve geç gidenlerin. Yüzde ellimiz bu yüzden bağımlıdır faturalarla dünyaya. Faturaların o rakamlarla ifade edilen hanelerine. Her birimiz o rakamların ardına saklanmış bir öfke bekletiriz. Bu modern yaşantının sergilenmesi gereken davranışıdır. Modern yaşantı. Modern rüyalar, modern hülyalar, modern, modern…
Kendi rüyasını başkasına armağan edeni alnından öpmeli. Bu günün rüyalısı hayallerini yaktı artık çünkü. Görülmeyen rüya bir hülyanın katledilişi çünkü. Katledilişler bürüyor artık zihnimizi, üzerimizde dünyanın geçirdiği zamanlar, uygarlıklar, ölümler. Yüzde ellimiz diğer yüzde ellimizi yemekle meşgul artık.
Bilal Can
2 Yorum