Anmak Anlamayı Gerektirir

Sırası geldikçe her birimiz
mermere kazınıyoruz ölümün kaskatı yüzüyle
bir tek onun ölümü sıcak kan gibi
dinmeden akıyor içimizde
 

Türkiye, tarihî değerler üretmek konusunda şüphesiz velut bir coğrafyadır. Bunu ister tarihî koşullara bağlayın, ister insanının kendi içinden gelen bir cevher olarak kabul edin… Her halükârda dünyadaki söylemlere karşı alternatif bir söylem geliştirebilmiştir. Buna karşın Türkiye’nin talihsizliği; yetiştirdiği değerleri anma noktasında hassas ve hevesliyken, anlama noktasında aynı özveriyi gösterememiş olmasıdır.

16 Kasım 2021 tarihinde dâr-ı bekaya irtihal eden Üstat Sezai Karakoç maalesef bu talihsizliğin öznelerinden biridir. Diriliş düşüncesi ekseninde şekillendirdiği dünya görüşü, Türkiye’ye ve hatta İslâm dünyasına yitirdiği cevheri bulmanın yol haritası olmuştur. Fakat onun bu düşünceleri ne yaşarken ne vefatından sonra anma törenlerinde alkışlar arasında kaybolup gitmekten başka bir karşılık bulamamıştır.

O, bütün İslâm coğrafyasını gerek şiirlerinde gerek kaleme aldığı metinlerinde tarihin huzurunda teyakkuz halinde durmaya çağırırken, söylemi, eserleri üzerinden üretilen kalabalıklar arasında kaybolmuştur. Bugün İsrail’in dünyanın gözü önünde Filistin topraklarında işlediği katliamın bir çözümü olarak hangi İslâm ülkesi onun düşüncelerini masasının üstüne koyarak bir yol bulmaya çalışmıştır? Doğu Türkistan’da tarihe kök salmış bir Çin nefreti kol gezerken, hangi İslâm ülkesi ehven-i şerciliği terk edip küfür tek millettir diyebilmiştir? Maalesef hiçbiri! İslâm devletleri bugün her biri ölümü bekleyen kurbanlıklar gibi sırasını beklemekten başka bir şey yapmıyor.

Müslümanların bu tavrına karşı; ölümün hakikat olduğu ve fakat aynı zamanda hak edilmiş bir ölümün, hayatta olmanın getirdiği sorumluluklarla mümkün olduğunu onun kadar açık anlatan çok az mütefekkir vardır. Ama buna rağmen kendisinden bahsedilip düşünceleri kendisiyle perdelenen en önemli mütefekkir de yine odur. Neredeyse bütün eserlerinde dile getirdiği “Kutlu Millet”, “İslâm Ülkesi”, “İslâm Birliği” gibi en temel düşüncesi hasır altı edilerek, şiirlerinden birkaç kıta okuyup, ona hak ettiği değeri verdiğini sanmak sanırım onun tam da işaret ettiği “ölü toprağının” bir müsameresidir.

Tüm bunlara rağmen; hayatı boyunca ideali uğruna gayret etmiş olması; ümit etmiş olmanın, iman etmiş olmaktan ayrılmayacağını bilmesinden kaynaklanmıştır. Tüm düşüncesini Allah’ın vaadettiği hakikatin, hakikate talip ve teslim olmuş diriliş erlerinin eliyle gerçekleşeceği inancını inşâ etmiş olması da imanında saklı bu umudun bir işaretidir.

O, aramızdan ayrılmış olsa da işaret ettiği ölmez hakikat ebediyen yanıbaşımızda duracaktır. Ve hakikatin alkışlanmaya değil anlaşılmaya ihtiyacı olduğu gerçeği onu bir nebze de olsa anlamış olmamızdan geçiyor.

Ömer Ertürk

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Hilal ALBAYRAK , 19/11/2023

    Hangi İslâm ülkesi ehven-i şerciliği terk edip küfür tek millettir diyebilmiştir? Maalesef hiçbiri! İslâm devletleri bugün her biri ölümü bekleyen kurbanlıklar gibi sırasını beklemekten başka bir şey yapmıyor.”
    Bu tespitiniz o kadar doğru ki şu an Filistin’e yapılan zulme ses çıkarmak için müslüman olmaya gerek yok insan olmanın yeterli olduğunu düşünüyorum. Müslümamlar ses çıkarmadıkça ezik ve zulme reva görülecek ve sizinde ifade ettiğiniz gibi kurbanlıklar gibi sadece sıra bekleniyor.
    Ve en son cümlede belirtilen “Hakikatin alkışlanmaya değil, anlaşılmaya ihtiyacı olduğu.” İnsanın anlam dünyasına tesir eden çok haklı bir tespit olmuş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir