Müstesna Deyimler Defteri – Dört
Anadolu irfanı: Anadolu irfanı tabiri son zamanlarda çok sık kullanılıyor. Özellikle 15 Temmuz hadisesinden sonra dillere pelesenk oldu. Ne olduğu meçhul. Şudur diyebileceğimiz bir tanımı yok. Belirsiz bir kavramdan, üzerine çokça düşünülmemiş bir tabirden ibaret. Onu müstesna kılan da tanımlanamıyor oluşu zaten. Anadolu irfanı benim 15 Temmuzdan evvel de düşündüğüm bir konuydu. Niyetim bu konu hakkındaki düşüncelerimi yazıp zihnimi bir yükten kurtarmak. Bu yüzden okurların sabrına sığınıyorum, biraz uzunca bir yazı olacak.
Anadolu İrfanı Hakkındaki Kitap Projesi
2016’nın şubat ayıydı yanılmıyorsam, Sulhi Ceylan ile Edebifikir için ne gibi nitelikli işler yapabileceğimiz üzerine konuşuyorduk. Sulhi abiye, eğer kabul ederse Anadolu irfanı ile alakalı bir sorgulama dosyası hazırlayabileceğimi söyledim. Ne zamandır zihnimi meşgul ediyordu “Anadolu irfanı nedir?” sorusu. O zamanlar Anadolu irfanı nadiren kullanılan bir tabirdi, arada bir atıf yapılıp geçilirdi. Kimse de altını doldurma zahmetine girişmezdi bu tabirin. Onlarca kitaba bakıp internette saatlerce süren araştırmalar yapmama rağmen “Anadolu irfanı nedir?” sorusuna hiçbir cevap bulamamıştım. Sulhi abi olur verince sorgulama dosyası için hazırlık yapmaya başladım. Araya başka işler girince biraz ertelendi ama 14 Nisan 2016’da başta Prof. Bedri Gencer olmak üzere birkaç kişiye ulaştım. Bedri Gencer hoca katkı sağlayacağını söyledi ve 25 Nisan’da yazısını göndererek sözünde durdu. Ben birkaç paragraflık cevap beklerken hocamız sağ olsun makale çapında bir yazı göndermişti. Ayrıca, bu konunun sorgulama dosyasından ibaret kalmamasını, mümkünse bir kitap projesi hâline getirilmesini tavsiye etti. Tabiî ben hayret ettim. Çünkü elimde Bedri hocanın yazısından ve tavsiyesinden başka hiçbir şey yoktu. Ulaştığım diğer kişilerden bazıları çeşitli mazeretler ileri sürmüşlerdi. Yazma vaadinde bulunanlar da henüz yazmamıştı. Fakat hocamız tavsiye ettiyse vardır bir bildiği dedim ve bu işi nasıl lâyıkıyla yapabilirim diye düşünmeye başladım. İşi oldubittiye getirmek istemediğim için acele hareket etmemeye karar verdim. İlaveten kardeşimin 16 Temmuz’da (2016) düğünü olduğu için projeyi düğün sonrasına ertelemek mecburiyetinde kaldım. Bu arada boş durmayıp Sulhi Ceylan ile birlikte kitaba katkı sağlamasını istediğimiz akademisyen ve aydınlardan oluşan 50-60 kişilik bir isim listesi hazırladık.
Tam biraderimin düğününün arefesinde 15 Temmuz hadisesi patlak verdi. Darbeyi püskürten halkımızın tavrı birçok kimse tarafından Anadolu irfanının tecellisi olarak ifade edildi. Birden herkesin dilinde yer etti Anadolu irfanı; popüler oldu. Açıkçası bu popülerlik yüzünden kitap projesinden vazgeçmek istedim. Yaptığım istişareler sonunda, böyle bir çalışmanın aydınlarımızın fikirlerini mukayeseli olarak görmek açısından faydalı olacağı kanaati hâsıl oldu. Heyecanımı tazeledim ve devam etme kararı aldım. Büyüyenay Yayınlarının sahibi Mustafa Kirenci beye projeden bahsettim. Oldukça heyecanlandı, beğendi projeyi. Hemen işe koyulduk. Yazı isteyeceğimiz aydın ve akademisyenlerin isimlerini daha önceden belirlemiştik zaten. Kitap teorik ve pratik olmak üzere iki bölümden oluşacaktı. Akademisyenlere Anadolu irfanının teorik yönünü, müktesebatına güvendiğimiz diğer aydın ve ediplere ise pratik yönünü soracaktık.
Teorik yönlü sorularımız şunlardı:
1) “İrfan” kavramı nasıl tanımlanabilir?
2) “Anadolu irfanı” tabirinden ne anlıyorsunuz?
3) “Anadolu irfanı”nın kaynakları neler ve temsilcileri kimlerdir?
Pratik yönlü sorularımız ise şunlardı:
1) “Anadolu irfanı” tabirinden ne anlıyorsunuz?
2) “Anadolu irfanı” dünden bugüne hangi alanlarda nasıl tezahür etmiştir?
3) “Anadolu irfanı” yaşadığı bunalımı aşmak üzere çağımıza neler vaad ediyor?
Belirlediğimiz kişilere projemizden bahseden bir yazıyla birlikte sorularımızı ulaştırdık. Soruları sormaktaki gayemiz aydınları sınırlandırmak değil, onlara bir hareket noktası sağlamaktı. Diledikleri takdirde sorulara bağlı kalmadan cevap verebileceklerini, Anadolu irfanını olumsuz yönleriyle de ele alabileceklerini söyledik. Üç ay vakit tanımıştık, bunu daha sonra iki-üç ay daha uzattık. Yaklaşık yirmi kişi proje için yazı yollayacağını vaad etti ama sözünde duran sadece dört kişi oldu: Bedri Gencer, Ercan Yıldırım, Savaş Barkçin, Bilal Kemikli. Burada kendilerine bir kere daha teşekkür etmiş olayım. Nihayetinde proje gerçekleşmedi, ben de kimseye ısrar etmedim. Şöyle düşündüm: Memleketin her köşesinde Anadolu irfanı diye bir söylem var fakat kimse ne olduğunu bilmiyor ve aydınlar da buna kayıtsız kalıyor. Dertleri yoksa ne yapayım? Bî-derdlerin derdine derman olmaz. Fakat her olanda bir hayır vardır. Bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce kitap projesi iptal olsa da Anadolu irfanı üzerine düşünme sürecim devam etti.
Anadolu İrfanının İzini Sürmek
Anadolu irfanının ilk kez kim tarafından ne zaman kullanıldığını bulmak imkânsız değilse de biraz zahmetlidir. Ciddi bir literatür taraması yapmak gerek. Ben yalnızca birkaç ipucu bulabildim.
Şerif Mardin, Osmanlı’nın Rumeli topraklarını kaybetmeye başlaması üzerine Jön Türklerin bakışlarını Anadolu’ya ve Türk insanına çevirdiğini söyler (Mardin, 2010, s: 274). O yıllarda çıkarılan gazetelerin adları da dikkat çekicidir: 1908’de Anadolu adlı bir gazete, 1909’da Anadolu Çantası, 1911’de Anadolu, 1922’de Anadolu Duygusu adlı gazeteler Anadolu’yu merkeze alan süreli yayınlardan birkaçıdır. Tanin gazetesi yazarı Ahmet Şerif’in Anadolu’da Tanin adlı kitabı da, 1909’dan sonra gazete idaresi tarafından Anadolu’ya gönderildiği sırada yazdıklarını ihtiva eder. (Karagülle, 2014, s: 8,9). Milli Mücadele döneminde Türk basınını konu edinen müstakil çalışmalar da bulunmaktadır. Bunlar tarandığı takdirde bir ipucuna rastlanacağını düşünüyorum.
Ayrıca edebî eserleri de taramak lazımdır. Milli edebiyat, memleket edebiyatı gibi akımlar o devirde ciddi derecede etkili olmuşlar ve bir hayli taraftar bulmuşlardı. Bir de bunlar kadar etkili olmayan Mavi Anadoluculuk akımı var. Ayrıca Necip Fazıl ve Nurettin Topçu Anadolu gençliği, Anadolu ruhu gibi tabirleri kullanmışlardır sık sık. Onların külliyatını da taramak gerekir. Ömer Seyfettin bir aralar sürekli “Anadolu insanında ilim yok ama irfan var” deyip dururmuş. Belki bu düşüncesini bir hikâyesinde de işlemiştir, bilemiyorum. Reşat Nuri Güntekin, Ömer Seyfettin’e ve insanımızda derin bir irfan bulduğunu söyleyen Zarhi adında Rus bir yazara atıf yaparak şöyle diyor: “Ömer’in ve Zarhi’nin sözlerini burada bir kere de, ben tekrar edeceğim. Anadolu âlim değildir fakat âriftir. Kolay tesir altında kalmaz; vakalar karşısında öyle sağlam mantığı, öyle umulmaz sezişleri vardır ki insanı hayrette bırakır” (Güntekin, 1986, s: 154,157). Osmanlı’nın çöküşü sırasında Milli Mücadele’nin Anadolu’dan yürütülmesi, Anadolu insanına ilgiyi artırmıştır. Ona cahil demekten imtina edenler ârif yakıştırması yapmak durumunda kalmışlardır. Ayrıca kültür, medeniyet, muasırlaşma gibi kavramların gündeme geldiği bir dönemde irfan kavramı da bize ait bir kavram olarak yeniden gündeme getirilmek istenmiştir. Bu da Anadolu ve irfan gibi müspet çağrışımı olan iki kavramın yan yana gelmesine imkân hazırlamış, anladığım kadarıyla.
Anadolu İrfanı Tabirinden Kimler Hazzetmez?
Tabiî günümüzde herkes Anadolu ve irfan kavramlarını yalnızca müspet çağrışımlarıyla algılamıyor. Yaptığım gözlemlere göre Anadolu irfanı tabirini sevmeyen başlıca üç zümre var. Bunların bir kısmı İslâmcı, bir kısmı Türkçü. Bir de elitistler ve laikler var; bu ikisini tek bir zümre olarak zikretmekte bir beis görmüyorum.
İslamcılar bu tabirin tasavvufu çağrıştırmasından rahatsızlık duyuyorlar. Onlara göre tasavvufun toplumsal bir işlevi geçmişte var idiyse de bugün yoktur veya olmamalıdır. Devir tasavvuf devri değildir. Darbe, halkın iman gücüyle püskürtülmüştür. Bu başarı tasavvufa mal edilemeyeceği gibi Anadolu irfanı gibi bir şeyden bahsetmek de yersizdir.
Türkçülerinse Anadolu kavramıyla başları hoş değil. Anadolu coğrafyası Türkiye’nin sadece bir kısmından ibaret. Onlara göre Anadolu’dan bahsetmek, Anatolia’dan bahsetme riskini de beraberinde getirir. Bu da Rumların, Ermenilerin ve sair azınlıkların işine gelir. Niye? Uzun hikâye… Türkiye Anadolu’yu da içine almaktadır. Türkiye artık Türkeli olmuştur. Dolayısıyla Anadolu irfanından değil, Türk irfanından bahsetmek gerekir.
Elitistler ve laikler Anadolu kavramından da irfan kavramından da hazzetmezler. Anadolu onlara halkın cehaletini, irfan ise İslâm’ı çağrıştırır. Çağdaşlaşmak dururken Anadolu irfanından bahsetmek saçmalıktır.
Bu zümrelerin içinde veya dışında, anlamının belirsizliği sebebiyle Anadolu irfanı tabirinden hoşlanmayanlar da vardır. Hatta bunların alay ettikleri de olur Anadolu irfanıyla. Twitter’a Anadolu irfanı yazıp aratın, göreceksiniz. Şahsen tasvip etmesem de bu kişilerin tavırlarını anlıyorum. Bilhassa 15 Temmuzda canlarını ortaya koyan insanlar sayesinde elde edilmiş bir başarının Anadolu irfanı gibi belirsiz bir kavramla tanımlanmasına tepki gösteriyorlar. Daha somut, daha gerçekçi, daha inandırıcı tanımlamalar bekliyorlar. Haksız da sayılmazlar. Anadolu irfanı nedir ki?
Kullanışlı Bir Bohça Olarak Anadolu İrfanı
Bu sorunun peşinden gitmek bizi esaslı bir yere götürmez. En azından beni götürmedi. Yukarıya yazdıklarım bunun ispatı. Şimdi yazacaklarım da bunu pekiştirecektir. Her şeyden önce, kimin ne için Anadolu irfanı tabirine başvurduğunu anlayamayız. Kimileri İslam diyemediği yerde Anadolu irfanı der. Kimileri sırf popüler olduğu için der; özellikle siyasetçiler. Kimileri karşılaştığı durumu ifade edecek doğru kelime veya kavramı bilmediği için Anadolu irfanı deyip geçer; mesela tasavvuf diyeceği yerde Anadolu irfanı der. Bunların hepsi bizi aynı sonuca götürür: Kavramlarla değil, zayıf çağrışımlarla, eksik bilgilerle düşünmeye çalışan bir toplumuz. Anlamadan anlatmaya kalkışan, aklına her eseni söyleyen insanlara dönüştük. Anadolu irfanını, her müspet şeyi içine tıkıştırabileceğimiz kullanışlı bir bohça olarak algılayanlarımız var. Bu insanlara şaşırmamak gerekir, hepsi mazur. Yakın tarihi travmalarla dolu olan, geçim derdini düşünmekten kavramlarla düşünmeye fırsat bulamayan bir toplumun sayıklamasıyla ortaya çıkmıştır Anadolu irfanı. Evet, o bir sayıklamadır: Kendini tanımayan, tanımlayamayan bir toplumun sayıklaması. Nâdanların dudağında çok fazla aşındığından şiirsi bir tarafı da kalmamıştır artık. Bu saatten sonra tanımlanması da fayda değil, zarar getirir. Çünkü tanımlanırsa, hepsi birbirinden önemli birçok kavram Anadolu irfanının içine tıkıştırılacaktır ki başka türlü tanımlanması mümkün değildir. Bu da yepyeni bir kavram kargaşasına meydan verir. Buna gerek var mı? Biz asırlardır var olan irfan kavramına odaklanalım. Onu yaşamaya ve anlamaya çalışalım. Ancak o zaman kendimizi tanıyabilir ve doğru bir şekilde tanımlayabiliriz.
Feyyaz Kandemir
Kaynakça:
Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895-1908), 16. baskı, 2010, İletişim Yayınları.
Fırat Karagülle, Erken Cumhuriyet Dönemi Romanında Anadolu İmgesi, 1. baskı, 2014, Kitabevi.
Reşat Nuri Güntekin, Anadolu Notları, 1986, 14. baskı, İnkılâp Kitabevi.
2 Yorum