Aidiyet İhtiyacı

Ait olmaya ihtiyacımız var. Kabullenilmek diye bir derdimiz var. Onay almamız gerekiyor. Var olduğumuzu hissetmemiz… Yokluğumuzun fark edilmesini beklemek de cabası… Sevmenin yanında sevilmemiz de gerekiyor. Değerli olduğumuzun hatırlatılması… Kısaca “Ben varım!” narasını atmanın derdindeyiz. Kendimizi göstermenin ve büyük resimde yer edinmenin…

Değersizlik duygusundan aidiyet duygusuna doğru bir seyir içindeyiz. Bunun için gerekirse haksızlık ve adaletsizlik yapabiliyoruz. Aidiyet zincirimizin önüne geçen herkesi bir şekilde eliyoruz. Belki de aidiyetlerimiz tarafından çekiliyoruz. Cezbeye tutulma hali bizimkisi. İster istemez yürüyor, yeri geliyor koşuyoruz. Bu koşturmaca halindeyken omuz attığımız, kırdığımız kişilerin farkında olamıyoruz. Çünkü ilerlememiz gerekiyor. İlerlemek içinse önümüze bakmak. Asla geriye değil. Geriye bakmayı gerilemek sanıyoruz. Ne de yanılıyoruz!

Sürekli alt kimlikler üretiyoruz. Gün geçtikçe alt kimliklerimiz asıl kimliğimizi unutturuyor. Bir şekilde kendimizi ifade etmek zorundayız. Bir yerlere eklemlenmek… Birilerini de kendimize eklemek… Eklemlenerek çoğalıyor ve kimliklerimizin insaniyetimizin önüne geçmesine sebep oluyoruz. Bütünün parçası olmak zorundayız. Malum, bütün, parçaların toplamından öte bir mana ifade ediyor. Ne diyordu Cevdet Karal: “Bir yağmur damlasıydım / Düşecek insan içi aradım.”

Zaman geliyor alt kimliklerimiz benimizin önümüze geçiyor. Bizi tanımlayan zâtî kimlikler halini alıyor. Bir millete ait olmak, bir takımın taraftarı olmak, bir sivil toplum kuruluşunun üyesi olmak insan olmanın önüne geçiyor. Gün geçtikçe de alt kimliklerimiz hayatımızı dizayn ediyor. Öncelikle bizden olanlar ve olmayanlar diye bir ayrımın içinde buluyoruz kendimizi. Düşüncemiz, kendimizi içinde bulduğumuz alt kimliğin esiri oluyor. Farklı düşüncelere kapılar kapatılıyor, pencereler sürgüleniyor. Hakikati cebimizde hissetmenin kolaylığı ve konforu ile dünyaya bakar hale geliyoruz. Haliyle dünya, biz kendisine baktığımızda baştan oluşuyor. İdrakimiz ile sınırlı olan bu bakış açısı ise ister istemez dogmaları doğuruyor. Bize çizilen sınırların üzerinden geçiyor ve böylece sınırları daha sağlam hale getiriyoruz. Emniyet ve güven hissi elimizden tutuyor.

Fakat burada da duramıyoruz. Alt kimliklerimiz bizi ele geçirdiği için kopya hayatlar yaşamaya başlıyoruz. Aynı şeyleri düşünüyor ve farklılıklardan nefret eder hale geliyoruz. Bizim gibi gülmeyen ve bizim haz aldığımız şeylerden haz almayan insanları küçümsemeye başlıyoruz. Elimizdeki “yaşam rehberine” uymayanları ötekileştirerek kendi durduğumuz yeri sağlamlaştırıyoruz. Durduğumuz yer sağlamlaştıkça hayatımızın bir alışkanlık zinciri olduğu gerçeğine karşı körleşiyoruz. Herkesin körleşmesini istediğimizin ise asla farkına varamıyoruz.

Seneler birbirini kovalıyor, nüfus kâğıdımız eskiyor ve günlerin birbirine benzediğini düşündüğümüz anlar oluyor. Bir şeyleri yanlış yapmış olabileceğimiz aklımıza geliyor ama bunun ne olduğunu bir türlü göremiyor ve hemen başkalarını suçlayarak rahatlıyoruz. Suçu ve suçluyu sürekli dışarıda aradığımızın ayırdına bir türlü varamıyoruz. Başkalarını otopsi masalarına yatırıyor, kesiyor ve biçiyoruz. Elimiz kana bulandıkça ferahlıyoruz. Hayır hayır diyoruz, yanlış bir şey yok. Ve şair ses veriyor: “İnsan yaşardı aslında / Bir şey onu çok önceden öldürmemiş olsa.”

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • acımasız okur , 20/08/2021

    şöyle deniyor: ait olmak kabullenilmek sevilmek esasında çocuklukta ihtiyaç olan şeylerdir. insan büyüyünce kimseye muhtaç olmadan yani kimseye öyle bağlanmadan ayrık bir varlık olarak yaşamasını bilmeli. yani hep söyleniyor ki: insan ayrılma ile birey haline gelir. kendini gerçekleştirir. vs vs vs. İnsanın kendi dışında bir şeye sıkıca bağlanması ait hissetmesi zayıflık olarak görülüyor. Bireyselliğin övüldüğü bir dünya. Bir olmanın ayrık olmanın. Esasında gizliden gizliden bize sanki şunu itiraf ediyor herkes: Bak dostum, bu dünyanın insanları sadece adilik bilir o yüzden sen kimseye asla güvenme, bağlanma. Sen hep kendini geliştirmeye bak. Kendin olmaya. Kendi etrafında dönmeye. Kendini izlemeye. Herkesin seni terk etmesine hazır ol. O kadar güçlü ol, çok güçlü.

    İnsanlar birbirlerini o kadar yalnız bırakıyorlar ki, yalnız kişi, insani bağdan yoksun kalan yanlarını bir şeylere kancalanarak tamam etmek için didiniyor. Yalnız ve sevgisiz insanlarız hepimiz. Hepimiz karşımızdakinin tutunduğu dalı kesmeye ant içmişiz. “Hırtlık” işte, başka da bir şey değil.

  • YUNUS DOKUMACI , 19/08/2021

    alışkanlıklar çoğumuz için konfor alanıdır. yormaz beyni düşünceyi ve en önemlisi fikirleri

  • Murat , 19/08/2021

    Hepimiz birer duygusal kördüğümüz…

  • Ruveyda , 18/08/2021

    Hep başkaları…Kendimizi otopsi masasına yatıracağımız farkındalık olsun. Bu yazı da ona farkındalık…

  • Feyyaz Kandemir , 18/08/2021

    “hangi insan?” sorusu, birçok insan tanımını beraberinde getireceğinden, insan olmanın en üst kimlik olarak kabul edilmesi, aslında bir kimliksizliktir. türkçe konuşan müslümanlarız. en büyük talihimiz de bu, en büyük talihsizliğimiz de.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir