Sitemizde yayınlanan “Türk Şiirinin Künyesi II” adlı yazımıza gelen eleştiriye yazarlarımızdan Mücahit Emin Türk cevap verdi.
***
Dün bu sitede yayınlanan “Türk Şiirinin Künyesi II” isimli metin, içinde barındırdığı isimler ve bu isimler üzerinden yapılan tanımlamalar açısından eleştirilere neden oldu. Edebifikir’de hakikati biraz da mizah yollu söylemenin yöntemini kullanarak kaleme aldığımız metnin bu şekilde eleştirilmesi aslında şahsım adına olumlu bir durumdur. Zira bu, yaptığımız işin “es geçilmediğini” gösteriyor. Ancak yine de değerli okurlarımızın zihninde soru işareti kalmaması açısından belli noktalara açıklık getirmek gerektiğini düşünerek bazı açıklamalarda bulunma ihtiyacı zaruri olmuştur.
Koca Ragıp Paşa’nın “Eğer maksud eserse, mısra-i berceste kâfidir.” sözünden yola çıkıp birkaç beyit, birkaç şiirle derdimizi en kestirme yoldan beyan edebilirdik. Ancak bazı meseleleri biraz uzun uzadıya anlatmakta fayda var.
Öncelikli olarak anlaşamadığımız nokta şu: Edebiyat dünyasında oluşmuş üstseçkin bir yapının varlığına karşı reddiye çekmek. Cumhuriyet dönemiyle birlikte hâkim olan rejim, Sovyet idaresinin mantığıyla hareket ederek kendi sistemine uygun profilde bir insan tipi oluşturmaya çalışmıştı. Sovyet Rusya bunu yaparken şiddet kullanmış ve kendisine itiraz eden, sistemin istediği tipte insanı anlatan eserler vermeyen aydınların büyük bir bölümünü kurşuna dizmişti. Önce uzun süren bir sürgün ve işkence hayatı, ardından da kurşuna dizme cezalarıyla bu düşünen kesimi öldürerek onlardan kurtulmuştu. 1923 sonrası Türkiye’de yeni kurulan rejim de zihninde taşıdığı devrimleri gerçekleştirmek için harekete geçerken rejime uygun insan profilini çizmekle işe başladı. “On yılda on beş milyon genç yarattık” cümlesi bunun en bariz örneğidir zannımca.
Sistem öncelikli olarak kendine uygun insan tipini aydın dediği elit bir güruhla yapmaya başladı. Şiirden resme, romandan hikâyeye kadar sanatın birçok alanında rejim tarafından madden ve manen beslenen üstseçkin ve elit burjuva bu iş için kolları sıvadı. Zamanla bu üstseçkin ya da elit burjuva dediğimiz gurubu öven ikinci kuşak bir edebiyat eleştirmenleri gurubu da ortaya çıktı. Bir önceki kuşak olan abilerinin ne kadar önemli eserler verdiklerinden, onların eserlerinin ne kadar ince ve sanatsal zevklerden örülerek oluşturulduğundan bahsettiler. Arkadan gelen üçüncü kuşak edebiyatçılar da artık Türk şiiri, Türk hikâyeciliği ve roman gibi belli başlı sanat dallarında birer idol olan bu isimlerin Türk sanat yaşamında sarsılmayacak, tartışılmayacak ve değiştirilemeyecek yerlerini sağlamlaştırdılar. Günümüzde de dördüncü bir kuşağın varlığından bahsedecek olursak, onlar da bitip karara bağlanan bu 90 yıllık uzun gibi görünen ama kısa olan yürüyüşte, abilerinin verdikleri kararların ne kadar haklı ve ne kadar yerinde olduğunu biz fakir ve cahil kullara anlatmaya devam ettiler. Merhum şair Abdurrahim Karakoç’un dediği gibi yani: “Biz ne bilek beyim böyükler bilir!”
Bu dört kuşak için esaslı bir tanım ya da etiketleme yapmam istenseydi benden, hiç tereddütsüz onlara şu sıfatı layık görürdüm: “Türk Sanat Dünyasının Masonları.”
Neden mason tabiri diyecek olursanız, cevabı çok basit. Bu dört kuşak hiçbir zaman Anadolu insanının içinden çıkmamıştır. Bu topraklara ve bu millete düşman dernek, kuruluş ve vakıflara üye olup Batı dünyasının aşığı ve hayranıdırlar. Kendilerini bizim gibi görmezler. Biz köylü ve cahil insanlarız. Onlar okumuş, sanattan anlayan, en ince zevklerin sahibi aristokrat kişilerdir. Onların aileleri de bizim ailelerimiz gibi köylerde yaşamaz. Şehirlidirler ve köken olarak hep dışarıdan gelmiştirler. İstanbul’da, Boğaz’daki aşirete mensup üstseçkin bir zümredir bunlar. Bu yüzden de benim zihnimde bunlar edebiyat hayatının, sanat hayatının seçilmişleri, aydınlanmışları yani masonlarıdır. Hep de öyle kalacaklardır. Bu ifadeler ve tanımlamalar tamamen şahsi görüş ve düşüncelerdir.
1- Türk şiirinde Turgut Uyar dediğinizde aklınıza materyalist çerçevede şiir yazan, halkına ve onun değerlerine yabancı kalan bir şair aklıma gelir benim. Her ne olursa olsun, sanat adamıdır ve sanatını böyle icra etmiştir cümleleri nazarımda kıymet-i harbiyesi olan ifadeler değildir. Bir şiirinde camiden çıkan kızların güzelliğine tutulup Tanrı’nın da bu güzelliği boş geçmemesine değinmesi bir sanat değil, hakarettir.
2- Cemal Süreya ismi şair olarak anıldığında, “iyi ve kaliteli” bir şair olduğunu tartışacak değilim. O ayrı bir mevzu. Ancak kendisini tanımlarken “Ben Türkiye’nin ilk erotik şairiyim” diyen bir adam için biraz da şaka yollu +18 demek neden bu kadar saçma ya da ağır bir hakaret olarak görünüyor anlamış değilim.
3- Sezai Karakoç Türk şiirinin yüz akıdır. Onu “pivot” olarak adlandırmak manevi değeri olmayan bir ifadedir diye hakaret anlamı taşımaz. Pivot basketbolda “oyun kurucu” demektir ve bu anlamıyla kullanıldığında “1950 şiirinde oyun kurucu Karakoç’tu” demeye gelir. Biraz faklı bir dil kullanmamız algısal ayırt ediciliği arttırıp, meseleye dikkat çekme düşüncesinden kaynaklanmıştır.
4- İsmet Özel meselesi ise, bu eleştiri yazısının en komik, eleştiri seviyesinin en düştüğü yerdir. Hele de tamamen “poetik bir mantık” içinde kaleme alınmış, konumu ve yazılış yeri itibariyle özel bir durumu olan “Dingabak Diyorduk” şiirinin verilerek İsmet Özel şiirinin seviyesi üzerinden yorum yapılması acınacak bir durumdur. Yazımızda İsmet Özel’i mürşid-i kâmil seviyesine çıkarmış değiliz. Tam aksine tamamen kişisel görüşlerimizi dile getirdik. Buna katılmayabilirsiniz. Hatta karşılık olarak “Hayır şiirimizin zirvesi Yahya Kemal, Ahmet Haşim” diyebilirsiniz. “İsmet Özel’in himayesine girme” ya da “İsmet Özel’e yaranma” bunu da “Hilmi Yavuz’u gömme” çabasına bağlama cümleleri tam bir “niyet okuma” cümlesidir. Ya da yorumu yazan kişi bizi bireysel olarak tanıyor ve gerçekten böyle bir şey yapmaya çalıştığımıza şahit olmuş.
5- Necip Fazıl için ilk modern Türk şairidir demişiz ve bu demecimiz de başımıza büyük işler açmış anlaşılan. Zira bu demecimiz ya da iddiamız bizi cehaletin en koyusuna sürüklemekle kalmamış, ihanet ve baltalama etiketlerine muhatap olmamıza sebep olmuş. Benim için Türk şiirinin ilk modern şairi Necip Fazıl’dır. Kullandığı imge ve imajlar açısından, hece şiirindeki başarısı, inancını ve ideolojisini sanatında kullanılabilecek en güzel şekilde kullanması bakımından ve daha birçok sebepten dolayı bu böyledir.
Şiirde mistik ögeler kullanmasını işaret etmek ve bu alandaki üstün yeteneğine değinmek için Necip Fazıl’a “mistik şair” dedik ve bununla Fazıl’ın şiir yönünü tek cepheye indirmedik aksine, onun bir cephesini daha öne çıkardık.
6- Hilmi Yavuz için kullanılan “şair ve müteşair” ifadeleri özellikle kullanıldı. İki ayrı metinde iki ayrı ifadeyi bilerek verdik ki, Hilmi Yavuz’un fikir dünyasında yaşadığı çelişkiye küçük bir gönderme olsun istedik. Yani burada tenakuza düşen biz değiliz, tam aksine Hilmi Yavuz’un kendisidir. Bizim Sayın Yavuz ile bir alıp veremediğimiz yok, kendisine düşman falan da değiliz. Sadece okuyan düşünen bir kişi olarak onu eleştirme hakkımızı kullanıyoruz. Yine burada yer alan “niyet okuma” cümlesine değinmeden geçemeyeceğim. “İsmet Özel’e yaranma çabası!” Kimin, neden böyle bir çabası olsun anlamadım! İsmet Özel bizi tanımaz ve büyük ihtimalle yazdığımız metinlerden de bi-haberdir. Bu asılsız bir iddiadır. O yüzden uzun uzadıya cevap verecek değilim.
7- “Kudüs Şairi” ifadesi Mehmet Akif İnan’a aitmiş. Bunu bilmiyordum ve öğrendiğim için de çok mutlu oldum.
8- Fuzuli, halen benim için en büyük Türk hatta dünya şairidir. Bunun için delil isteyenlere de “Su Kasidesi”ni örnek olarak veririm. Şiirin zirvesi bu şiir, şairin zirvesi de bu şiiri yazan şairdir. Şeyh Galip büyüktür, evet. Baki, az ama öz yazmış, çok güzel şiirlerin sahibidir, doğru. Ama bir Fuzuli, iki Şeyh Galip, üç Baki değildir. Üçüncülük benim için başkasınındır. Bunlar indî görüşlerdir ve bu konuda anlaşmamız mülkün değildir, bu gerekli de değildir.
9- Ahmet Hamdi Tanıpınar’ı şair olarak görmedik ve “şiir de yazmıştır” dedik. Geniş bilgi için Beyaz Arif Akbaş’ın yazısına bakılabilir.
10- Ajdar bu ülkenin yaşadığı sosyal travmanın en önemli göstergesidir. Kitapları sadece binler satan yazarların olduğu bir ülkede çektiği videoların youtube da 25 milyon kişi tarafından izlenmesi de söylediğimiz travmanın en önemli göstergesidir. Biz burada bir ironi yaptık. Belki bu ismin bu listede olması tartışılabilir. Ancak Ajdar şarkı okuduğunu iddia ederek ülkenin en büyük kanallarında programlara çıkıyor, sosyal paylaşım sitelerinde tıklanma rekorları kırıyor. Biz bu tenakuzu göz önüne koyduk.
11- Elif Şafak şair değildir. 3 yaşında olmama gerek kalmadan öğrendim bu gerçeği yani. Keşke roman yazacağına şiir yazsaydı da daha az saçmalasaydı diye düşünmüştüm. Kredi kartı reklamlarında oynayan bu hanımefendinin romancı olmasını içinize sindirdiniz de, şair olması mı zorunuza gitti! Anlaya bilmiş değilim!
12- Kadir Mısıroğlu ve Edebifikir de şiir yazanları yan yana koyarsanız bu yaptığınız, bizim ironik yaklaşımımızdan daha beter bir tespit olur. Zira biz sitede yeni ve genç şairlere yer veriyoruz. Arada usta şairlerden de alıntı yapıyoruz, doğrudur. Ama genç şairlerle Mısıroğlu’nu aynı kefeye koyarsanız, şair değil, şairimsi demiş olursunuz. Sitedeki usta şairleri kastediyorsanız, o zaman Mısıroğlu’nun şiirlerini yeniden okumanızı öneririm size.
13- Özdemir İnce benim gözümde şair falan değildir. Sadece kâğıt israfı yapan biridir. Yazıp çizdiklerine bakınca bunu anlamak zor olmasa gerek.
İlgili yazı ve eleştiri için: https://edebifikir.com/poetika/turk-siirinin-kunyesi-ii.html