Lenin’i Gördüm, Elleri Kan İçindeydi!

 Kapitalizmin uzlaşmaz sınıf çelişkilerinden proleter bir dünya devrimi oluşturup toplumsal sınıf karşıtlıklarının olmadığı insan toplumunun tarihsel oluşumuna öncülük ettiği söylenen Lenin’in ellerinde en az 5 milyon insanın kanı vardı. Bu muydu toplumsal kardeşlik? Davut Bayraklı, Lenin’i yazdı.

***

Çarlık rejimine karşı Bolşevik devrimi gerçekleştiren Lenin, Ekim 1917 Bolşevik Devrim’i öncesinde eşitlik ve özgürlük sloganları atıyordu. Özellikle Türk halklarına bağımsızlık ve kendi kendini yönetme sözü vererek Çarlık Rejimine karşı elini güçlendiren Lenin, iktidarı eline aldığında “Orta Asya Türklerinin de hür olacağını” ilan etmişti. 15 Kasım 1917’de Stalin’le birlikte yayınladıkları Beyannamede: “Rus müslümanları, Volga ve Kırım tatarları, zalim Rus Çarları tarafından camileri ve ibadethaneleri yıkılan, dinleri ananeleri çiğnenen bütün halklar! Bundan böyle itikadınız ve ananeleriniz, millî ve kültürel müesseselerinize dokunulmaz ve hür olduğunuzu ilân ediyoruz. Millî hayatınızı dilediğiniz gibi kurun bu sizin hakkınızdır.”  demiş ancak devrimin hemen ardından verdiği sözleri unutmuş, Orta Asya politikalarını tam bir katliam mantığı üzerine kurmuştu.

Bolşevikler, yeni kurulan hükümetlerini karşıdevrimcilerden korumak için Çeka adını verdikleri bir gizli polis teşkilatı kurmuşlar, Lenin de bu kurumun başına acımasızlığıyla meşhur olan Çerzsinki’yi getirmişti. 1918 yılında “özel mülkiyet”in kaldırılmasına karar veren Lenin, bu karar doğrultusunda köylülerin elinde bulunan mahsullere el koymaya karar verdi. Çerzsinki, kendisine bağlı olan askerlerle Rus köylerine baskınlar düzenleyerek köylülerin ellerinde bulunan mahsullere ve hayvanlara zorla el koyuyor, karşı çıkan köylülere de işkence yapıyordu. Köy meydanlarında çıplak olarak dolaştırılan insanlar soğuk hangarlara alınarak bayılana kadar dövülüyordu. Köylüler, kendileri için belirlenen kotalardaki mahsulü vermemeye direniyorlardı çünkü Lenin’in belirlediği kota neredeyse köylülerin ellerindeki mahsulün tamamına denk geliyordu. Bu ağır şartları kabul etmedikleri için mücadeleye giren köylüler Lenin’in öfkesini üzerine çekmiş ve bu kez Lenin 1920 yılında, köylülerin ellerinde bulunan tohumları da istemişti. Tohumların toplanması demek köylülerin yeni mahsul üretememesi ve yiyecek hiç bir şey bulamamaları anlamına geliyordu ve kotaya karşı çıkmanın, uğradıkları şiddete rağmen mücadele etmenin ana nedeni de buydu.

Bu uygulamalardan sonra Lenin ve Çeka’ya karşı olarak köylüler isyan etmiş, bunun karşılığında da şiddete maruz kalmışlardı. Rejim, istediğini alabilmek için her türlü baskı ve zorlama yöntemine başvuruyordu. Kayıtlarda yer alan bilgilere göre, Şubat 1922 yılında Omsk bölgesinde köylüler kırbaçla dövülerek ölümle tehdit ediliyor, kotayı dolduramadıkları için şehrin sokaklarında çıplak olarak koşturuluyor, sonrasında da yine soğuk hangarlara alınarak dövülüyordu.

Bu tarz sindirme hareketleriyle Lenin ve Bolşevikler istedikleri amaca daha kısa yoldan ulaşmayı arzu ediyorlardı. Sistemin amacı, öncelikli olarak emekçi sınıfın haklarının korunması değil, rejimin temellerinin sağlamlaşması ve devamlılığının sağlanmasıydı.

Lenin’in bu politikası neticesinde 1921 ve 1922 yılı içerisinde Rusya’da yaklaşık 29 milyon insan kıtlıkla karşı karşıya kaldı. 1991 yılında sosyalist rejimin iflasının ardından açılan arşiv belgelerinde en az 5 milyon insanın bu kıtlık döneminde açlıktan kıvranarak can verdiği biliniyor. Kazakistan’da, Sovyet dönemine ait arşiv belgeleri açılarak Kazak Türkçesine çevrilmiş ve bu kıtlık yıllarında ölen insanların dönemin Rus gazetelerinde yer alan haberleri yayınlanmıştı. Bu haberlerde açlıktan ölmek üzere olan insanların, birkaç gün önce ölen çocuklarını yemeleri “yamyamlık” olarak veriliyordu. Haberde bir Kazak anne babanın resmi ve konuyla ilgili metin yer alıyordu. Ancak kıtlığın neden olduğu kitle ölümleri ve çaresiz kalan insanların durumlarından en küçük şekilde bile bahsedilmiyordu.

Kıtlık döneminde insanların açlık çekmesi ve bu şekilde ölmesi Lenin için bir sorun teşkil etmiyordu. Zira o, kendi politikasının bir ürünü olan bu sanal kıtlık vesilesiyle insanlar “Allah ve Din” inancının ne kadar gerçek dışı olduğunu anlayacaklardı. Hatta Lenin, “Kominizm’in Kara Kitabı”nda belirtildiğine göre Çar’a olan inancın da açlık sayesinde yıkılacağına inanıyordu. Mart 1922 yılında Polit Büro üyelerine bir mektup yolluyor ve “yolların cesetlerle dolu olduğu günlerde Kilise’nin mallarına el koymak için çok uygun bir zaman” olduğunu yazıyordu.

Terörizm konusunda da ilginç fikirlere sahip olan Lenin, amaca giden yolda terörü ve şiddeti bir araç olarak kullanmanın ötesinde onu kutsamakta da bir beis görmez. Devlet memurlarını, polisleri, askerleri öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkarmak, banka soymak, bir casusu öldürmek Lenin’e göre yapılması gereken şeylerdi. İktidara ulaşmanın önemli bir unsuru olarak gördüğü terör altyapılı şiddet içerisinde silahlı güçler olarak ortaya çıkmak, insanları öldürmek, bombalamak ve binaları havaya uçurarak korku yaymak en doğal hareketlerdi. Bunlar yapılmalıydı ki toplum üzerinde komünist diktatörlüğü teşkil edilebilsin. Lenin şiddete olan bağlılığını göz önüne, “Spekülatörlere karşı terör uygulamadığımız -hemen oracıkta kafalarına bir kurşun sıkmadığımız- sürece hiçbir yere varamayız.”  diyerek sermektedir. (Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında)

Şu satırlar da bizzat Lenin tarafından kaleme alınmıştır: “Biz politik öldürmelere kesinlikle karşı değiliz. Sadece geniş halk kitleleriyle doğrudan bağlantılı olan bireysel terörist hareketler değer taşırlar.” (Lenin, Collected Works, Moskov, cilt 35, s. 23)

Terörü bir prensip olarak hiç reddetmediklerini ve hiçbir zaman da reddetmeyeceklerini ifade eden Lenin 1918 yılında Pravda Gazetesinde, bazı kişilerin zalimlikleri nedeniyle kendilerini ayıpladıkları zaman, bu kişilerin en basit Marksist prensipleri dahi nasıl unutabildiklerine hayret ettiğini söyler. Zaten Lenin, Komünizm’in şiddetle ayakta kalabileceğine inan bir adamdır. Doğal olarak böyle bir merkezden hareket eden bir insanın, kendi insanına karşı şiddet üretmesi, onları açlık ve sefaletle karşı karşıya bırakması normal görülebilir. Sadece mahsul ve tohum konusundaki uygulamasıyla beş milyon insanın ölümüne neden olan Lenin, Bolşeviklerle girdiği şehirlerde kendi rejimine yandaş olmayan insanların vahşice öldürülmesine itiraz etmiyordu. En basit suçların bile cezası en korkunç yöntemlerle infaz edilmek oluyordu. Polit Büro ve Çeka her yere korku yayıyordu. Lenin, bir problemi ortadan kaldırmanın en iyi yolunu, o problemi ortaya çıkaran insanı ortadan kaldırmak olarak değerlendiriyordu.

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • nişansız , 27/10/2013

    Su son cumledeki politika fena fikir deglms aslnda: kokten cozum bazen cok gerekiyor. ( saka yapmstm) yazi icn tsekkrler, elbette ki kitlik, aclik icndeki insanlardan nezaket beklemeyiniz diye bir kazak buyugu desin isterdm alnti icn ama malesf bn diyorum.

  • Sophia , 26/10/2013

    Ne kadar da yoksundular güzellikten, adaletten. Oysa komünizmin va’dettiği en önemli şey değil miydi adalet? Ahh Lenin, Stalin ve daha niceniz… Ne çok var oldunuz hayatımda, ne çok dinledim sizi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir