TÜYAP kitap fuarı, son yıllarda birçok ilde açılıyor. İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Diyarbakır, Adana vs. Yayıncılık faaliyetlerinin son on yılda iyiden iyiye ticarileşmesi, basılan kitap sayısının artması gibi sebeplerle genişleyen fuar işi; üstüne düşünülmeyi hak ediyor. Açıkçası kitap okuyucuları olarak, bizler, sahip olduğumuz temiz bir alanın kirlenmesine şahit olmaktan ötürü üzülüyoruz. Fuar üzerinden belki birçok okuyucu, kitaplarla ve yazarlarla daha geniş bir irtibat sahası elde etmiş oluyor. Fakat bir yandan da kitap okumanın, kitaba dünyamızda yer açmanın edepleri de ihmal ediliyor. Fuarın, son tahlilde bir ticarî faaliyet olması bahsi geçen rahatsızlığımızın temel kaynağı.
Edebifikir, TÜYAP’la ilgili tespit ettiği eleştirileri okuyucusuna beyan etmek istiyor:
– Fuara giriş ücretli. Giriş 5 lira. Ama öğrencilere bedava! Daha baştan okuyucudan para almak ne kadar doğru? Dünyanın en pahalı oto yakıtını kullanmaktan şikâyet eden insanlar, biraz da en pahalı kitapları okuduğumuzu ne zaman düşünecekler?
– Okul servislerine doldurup bir sürü çocuğu fuar binasına doldurmuşlar. Havasız, sevimsiz fuar binası içinde şaşkın şaşkın dolaşan bir yığın ilkokul çocuğu var. “Kitap dünyasını tanımasınlar mı?” Tanısınlar da soğukta, yağmurda çamurda kilometrelerce yolu tepip yayıncılara mürebbiyelik yaptırarak olmasın bu. Hem çocuklara yazık, hem yayıncıya.
– Yayıncılar da çocukların gelişini ganimet bilmişler en ön sıralara çocuk kitaplarını doldurmuşlar. Zaten çocuk kitapları en çok kazandıran kitap işleri. Çocuklara faydalı faydasız, edebî ve pedagojik gücü zayıf bir yığın mevkuteyi kitap diye satıyorlar. En büyük yayınevleri, para derdi çekmeyen büyük kuruluşlar dahi çocukları söğüşlenecek müşteriye çevirmişler. Yazık olmuş.
– Fuarda her şey pahalı. En başta kitaplar olmak üzere yemek içmek, fuar alanına ulaşmak… Her şey pahalı! Üstelik doğru dürüst yiyecek bir şey yok. Yüzlerce çocuğun yemek yediği yerlerde içki satıyorlar. Güya okulların yakınına içki satışını filan yakın tutmayacak önlemler alınıyordu. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
– Minnacık stantlarda mağrur oturan uzun saçlı, top sakallı ve orta yaşlı pek çok küçük yayınevi sahibi insan vardı. Memnuniyetsiz bir şekilde oturuyorlardı plastik sandalyelerde.
– Berbat bir mescit yapmışlar. Tıkış tıkış vaziyette namaz kılıyorsunuz. Basık ve havasız, kötü tasarlanmış bir bölüm.
– Yayınevleri doğru dürüst indirim yapmıyor. Cağaloğlu’na, yayınevlerinin bürolarına gittiğinizde elde edeceğiniz indirimlerden daha fazlasını edinemiyorsunuz. Zaten kitap takip etmek, kitap sektörünü görmek için çok özelliği olan bir atmosfer yok burada. Arada bazı yazarlar, fuar zamanına denk getirmiş yeni kitaplarını. Sadece bu.
– Yazarlara ulaşmak için fuar bir imkân değil. Sadece imkânlardan bir imkân, o kadar. Zaten burada ulaşacağınız yazarlara Cağaloğlu’nda, kültür merkezlerinde, konferanslarda vs. ulaşabiliyorsunuz. Belediyeler bir sürü para döküp yazarları kültür merkezlerinde ağırlıyorlar üstelik. Çok özel bir durum yok yani.
– Trafik çilesinden söz etmeye gerek var mı?
Edebifikir olarak Ramazan aylarındaki Beyazıt kitap fuarlarını ve Beyoğlu Belediyesi’nin yaptığı Sahaf festivallerini daha “insanî” ve yerinde bulduğumuzu söyleyelim.
Lokal, tematik ve periyotu sıklaştırılmış başka fuar çalışmalarının daha faydalı olacağını da belirtelim.
Fuar yerine festival şeklinde organizasyonlar yapılmalı ve festival bünyesinde gerçekleştirilecek faaliyetler, İstanbul’un dört bir köşesine yayılmalı. Ayrıca o festival bir hafta değil, daha uzun süre olmalı.
Kültür Bakanlığı’nın son yaptığı düzenlemelerle, devlet, Tevrat ve İncil’den %1 KDV alırken bir Kemal Tahir’in bir romanından %8 KDV alıyor hâlâ. Kitap okuyanların yakalarından elinizi çekseniz artık! Türkiye’de hâlâ kitap okuyanları küçümseyen, dışlayan bir işe yaramaz, işkembelerinden başka yeri çalışmayanlar var!
[Edebifikir Haber Ajansı]
1 Yorum