Bilal Can’dan İlber Ortaylı’ya reddiye…
***
Şiir, Tefekkür Ve Şair İlber Ortaylı’nın televizyon kanalların birinde şiir, şair, tefekkür üzerine konuşması bizi bu yazıyı yazmaya sürükledi. Şiire kısmi bir bakışla ve peşin hükümlerle sarfedilen bu garip ve talihsiz sözler bizleri tekrardan şiir, şair ve tefekkür üzerine düşünmeye ve bir şeyler söylemeye sürükledi. İlber Hoca’nın tarih alanında önemli olduğu muhakkaktır fakat şiir alanında aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. Bu bağlamda şiir, şair, tefekkür boyutu üzerine şunları söyleyebiliriz: Şiir temel olarak bir dertten, bir düşünüş biçiminden hareketle yazılan eserlerdir. Bu düşünüş, şairin tefekkür olarak değerlendirilmesini sağlamasa da okuyanları tefekküre iten argümanlardır. Çünkü yazılı eserlerin çoğu simge ve imgelerle kişinin zihninde canlanır ve onu istemese de tefekküre iter. Her şair olmasa da büyük şair ve şiirin hakikate ulaşması noktasında gayret gösterenler şairin, şiirin bir hikmeti dillendirdiğini bilirler. Dünyaya ve insana dair sözlerin anlam kazandığı ve tarihsel bir geçmişe dayandığı şiir insanlık tarihinin en eski metinlerinden biridir. İnsan bunu velev ki yazıya geçirmesin. Konuşmalarından yaşam tarzına, düşünüş biçimlerinden söyleyiş biçimlerine kadar şiir insanlığın bir nevi harddiskidir. İçerisine sayısız ses, anlam ve hakikat temaşası katılmıştır. Ancak iyi şairler ve iyi okuyucular şiirin içindeki bu kalabalıklığı tasnif ederek onun içerisindeki hakikate dair tefekkür boyutunu görebilirler. Şiir üzerine konuşmak şiir hakkında yazılmış ve yazılacak olan sözlere, cümlelere, ifadelere, düşünüş biçimlerine bakmayı gerektirir. Her ne kadar şiir üzerine konuşmak kolay bir ifade biçimi olsa da aslında bir o kadar da zordur. Çünkü şair sayısınca şiir tanımı vardır ve her şairin şiir anlayışı farklıdır. Farklı da olması gerekir çünkü her şiir diğer türlerle karşılaştırıldığında yazanın daha çok izini taşır ve şairin de kendince bir şiir anlayışının olması bu yüzden normaldir. Şiir anlayışının şair sayısınca farklı olması başkalarının da şiir hakkında tepeden bakan bir anlayışla şiiri karalamasını haklı nedenlere sıralamaz. Şiir için bir tarih belirtilseydi bunu tarihçilerden çok edebiyatçılar yapardı. Edebiyatçılar arasında da en çok şiire aşk boyutuyla bakabilenler şiirin o gizil tarihini ortaya koyabilirler. İlber Hoca’nın şiir çıkışına baktığımız zaman ara ara şiire saldıran onu basitleştiren ifadeler görmekteyiz. Hoca’nın “Şiirle tefekkür yapanlar hödük toplumlardır.” cümlesini, şiire yapılmış bir karalama olarak algılıyor ve bunu da İlber Hoca’nın şiirden uzak durmasına bağlıyoruz. Şiirle hemhâl olanlar bilir ki şiir bir tür insanlığın bilinç durumudur. Şuurla başlayan insanlığın bilinç durumu daha sonra şiara, en son olarak da oradan şiire ulaşır. Bu çıkarsama için ayrıntılı bilgi isteyenler Yusuf Kaplan’ın medeniyet ile ilgili yazılarına bakabilir. Montaigne, “Büyük şiir düşüncelerimizi doyurmaz, allak bullak eder.” der. Çünkü şiirin nesre kıyasla insan aklına inen dar alandaki seri vuruşları, ciltlerce kitabın anlatamayacağı sözleri ve hakikatleri haykırır okuyucusuna. Öfkeleri, düşleri, ülküleri, mefkure gibi mücerret duyguları; resim, mimarlık, tasarım, müzik gibi birçok sanat formlarıyla konkreleştirmek tabiatıyla nasıl olası ise, şiir sanatıyla bunu başarmak da en az o kadar mümkündür. “Şiirle düşünülmez.” sözü ise zaten nesrin bile ulaşamadığı bu müthiş duygu ve fikir alanına teatral eğlencede söylenmiş bir komedi cümlesinden öte olamaz. http://youtu.be/aVnAgl6Rudo
11 Yorum