Mücahit Emin Türk’ün yazısına yorum yazan Rıza Can Ermiş’e cevap yazan Demal Öcen’e Rıza Can Ermiş’ten cevap geldi…
***
Sayın Mücahit Emin Türk’ün “Ben Kendim İçin Bakmıyorum” adlı yazısına cevaben yazdığım eleştiride;“Genel anlamda Orta Doğu ve Afro kültürde de kadının yeri İslamiyet’e kadar Batı ile hemen hemen aynı şekilde devam etmiş, İslamiyet’ten sonra İslamiyet’ten etkilenen toplumlarda keskin bir dönüşüme uğramıştır.”cümlesini kullandığım doğrudur. Buna cevaben Sayın Demal Öcen’in yazmış olduğu yazıda “Allah Resulünün (s.a.v) risaletine kadar, kadının sosyal durumu Mezopotamya-Afrika bölgesiyle Avrupa’da hemen hemen benzer durumda olduğunu söylemek büyük bir yanlış.” şeklinde bir görüş belirtmiş. Daha önceki yazımda belirtmiş olduğum görüşün arkasında olduğumu belirterek bugün bu görüşü “Tüm dünya coğrafyalarının kültüründe kadının yeri İslamiyet’e kadar hemen hemen aynı şekilde devam etmiştir. ” diyerek geliştirmek isterim. Arşivci olmam hasebiyle bu mevzuya İslamiyet’e kadar gelinen noktada toplumların arşiv bulgularını daha önce de araştırma olanağı bulduğum için, birkaç örnekle açıklık getirmek isterim.
– Çin’de kadın oldukça değersiz görülmekle birlikte isimleri yerine kendilerine sayılarla hitap edilmiştir. Öyle ki kız çocukları için “domuz” tabiri dahi kullanılmıştır.
– Avustralya kültüründe kadınlar genel olarak misafirperverlik adına kullanılan bir malzeme olup, eğlenmek, zina ve erkeklerle içki içmek adına kullanılan bir eşya hükmündedir.
– Afro kültürün bir parçası olan Senegal’de de durum farklı değildir. Mal hükmünde alınıp satılan ve zinası herhangi önem ifade etmeyen bir kadın portresi çıkıyor karşımıza.
– Orta Çağ Avrupa’sında ise derebeylerin “ilk gece hakkı” zulmüyle karşı karşıya kalmıştır kadınlar.
– Yönümüzü Roma’ya çevirecek olursak karısını ve kızını aynı anda satmakta bir beis görmeyen iğrenç bir topluma şahit oluruz.
– 15. Y.Y. İspanyol işgalcilerinin notlarına bakacak olursak Amerika’nın asıl sahipleri Aztek, Maya ve İnkatoplumlarının kadınlarını misafirlerine tahsis etme ve olabildiğince çok kadınla evlenme ve tüm bunları yaparken kadına fikrini sormama gibi bir anlayışla karşılaşırız.
Bu örnekler; Musevi, Japon ve Arap medeniyetlerinin tarihsel arşivlerini araştırarak çoğaltılabilir. Bakınız burada“Genel anlamda Orta Doğu ve Afro kültürde de kadının yeri İslamiyet’e kadar batı ile hemen hemen aynı şekilde devam etmiş, İslamiyet’ten sonra İslamiyet’ten etkilenen toplumlarda keskin bir dönüşüme uğramıştır.”görüşünün gayesi İslamiyet’e kadar kadının durumu, erkek hegamonyasının belirlediği çizgilerle meydana gelmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kadının mevcut durumunun İslamiyet’ten sonra erkek hegamonyasının sapkın görüşleri tamamen bir kenara bırakılmış ve İslamiyet ile birlikte olması gereken yörüngeye oturtulmuş olmasıdır. Bu görüşten kasıt da tam manasıyla budur. Öncelikle bu konuya açıklık getirmek isterim.
Sayın Mücahit Emin Türk’ün yazısında Karl Heinrich Marx’ı araya sıkıştırarak eleştirisinin konusunu bu doğrultuda desteklemiştir ve bu durumda Marx eleştirisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum kesinlikle Marx’a da dolaylı yoldan mal edilmiştir ve benim eleştirmiş olduğum nokta tam olarak budur. Yani 129 yıldır bazı yazarlar, iglolarda yaşayan bir şahsın toplumsal sıkıntılarını dahi Marx’a mal etmekte ve Marx’ı ilkokulda konuşanlar listesine konuşmasa dahi her zaman en başa yazmakta olan sınıf başkanı hükmünü taşımaktadır. Yazıda oluşan durum ve benim eleştirim zaten doğrudan doğruya eleştiriden kaynaklı değildir, burada vahim bir yanlış anlaşılma söz konusudur. Burada tepki Marx eleştirisine değil Marx’ın adı kullanılarak, amiyane tabirle kaçak dövüşülmesidir. Görüşünüzü Marx’ın tek bir cümlesiyle eleştirip devam ediyorsanız bu kaçak dövüşmek manasına gelir. Eleştirmekte olduğum nokta da tam manasıyla budur. Her toplumsal veya bireysel bozukluk eleştirisinde Marx adı geçmeden yazı meydana getirmenin imkânsız olduğu 129 yıldır bazı yazarların sürekli başvurduğu yanlış bir düşünce biçimidir.
Öte yandan “Çünkü bir Alman Yahudisi olan Karl Marks, diyalektik düşünce ile çizgisi çekilmiş Avrupa düşüncesinin içinden konuşuyordu. Ufkunu genişletecek zamanı olmadı.”düşüncenize de kesinlikle katılmıyorum. Bakınız Sayın Mücahit Emin Türk’ün yazısında düşmüş olduğu hataya Alman Yahudisi olan Karl Marks tabiriyle siz de düşmektesiniz. Marx’a sorsanız “ Nerelisin? ” diye o size “İnsanım, olabildiğince bu gibi sıfatlardan arınmış, herkesle eşit bir insan.” cevabını verecektir. Yani Marx’ın düşündüğünüz gibi ne etnik kökeni ne de dini düşüncesi umurunda değildir. Burada Marx’ı Alman Yahudi’si olarak tanımlamak da sizi benim eleştirmekte olduğum Sayın Mücahit Emin Türk’ün düşmüş olduğu hataya sevk etmektedir.
Bugün Marx’ın eleştirdiği dünya görüşüne mensup insanlara aynı soruyu yöneltseniz sizlere; “Evet ben bir Alman’ım ve sırf bu sıfatımdan ve Alman bir anneden doğduğum için üstünüm” veya “Evet ben bir Yahudi’yim ve Tanrı bizim dışımızdaki tüm insanları bize köle olmak için yarattı” cevaplarını vereceklerdir. Burada sorulması gereken soru şudur; “Tüm bu olanlara rağmen biz ne için en çok Marx’ı eleştiriyoruz ve tüm eleştirilerimizde ne için Marx’ı dünyadaki tüm bu yanlış gidişatın oluşmasına katkı sağlayan düşünürlerle aynı kefeye koyuyoruz? Evet, günümüzde İslami duyarlılığı olan ve doğruya katkıda bulunmak isteyen yazarlarımızın sıkça içinde bulunduğu hatalardan biri olarak gördüğüm bir durumu önceki eleştirimde dile getirmek istemiştim. Liberalizm, Faşizm, sınıflara ayrılmış toplum gibi düşünceler her zaman İslamiyet’in karşısında olduğu ve Allah Resulünün (s.a.v) hiçbir hadis veya olayla tasvip etmediği dolayısıyla Allah’ın da razı olmadığı görüşlerdir. Yaşamı boyunca tüm bu görüşlerin karşısında olmuş ve ömrünü buna adamış birinden ziyade asıl eleştirilmesi gereken düşünür ve hareketlerin gözden kaçırıldığını belirtmeye çalışmaktayım. Günümüzde kapitalist sistemin olgunlaşmasını sağlayan ve bunu da dünyanın geri kalmış toplumlarının insanlarının kanını emerek yapan insanları eleştirmenin ve tüm bu olanlara çözüm aramanın daha doğru olduğu kanaatindeyim.
Ölümünün üzerinden 129 yıl geçmesine rağmen, bugün kapitalizmin geldiği noktayı o günden gören, kanla beslenen bu sistemin dünyayı nasıl bir yer haline getireceğini o günlerde insanlara anlatmaya çalışan Karl Heinrich Marx’tır. Ve tüm bunların bilinciyle karşı devrim adına Paris’te eylem düzenleyip burayı kurduğu gettoyla zapt edebilen birine ufkunu genişletememiş gibi bir yafta yapıştırmak da ne kadar doğrudur işin o kısmını da okuyucuların kanaatine bırakmak isterim.
Sevgili yazarlar Marx’a takılı kalıp asıl olayı kaçırmanızı doğru bulmuyorum. Bulmayacağım. Marxda bugün bizim inandığımız birçok değere karşı yanlış düşünceler içine girmiştir ancak Marx’a gelene kadar eleştirilmesi gereken daha birçok nokta vardır. Zamanında dünyaya Komünizm’i öcü olarak gösterip dünyadan kurtarıcı sıfatıyla nemalananlar şimdi ise kendine İslam’ı öcü olarak seçmiştir. Komünizm karşısında yapılan şakşaklar şimdi yerini büyük bir tedirginliğe bırakmıştır. Lütfen dikkatli olunuz.